💎 Bölüm 2/ MAJESTE 💎

137 68 80
                                    

Merhaba saygı değer kraliyet mensupları 💎
2. Bölüm ile karşınızdayım. Lütfen okurken aşağıda bulunan yıldızı parlatmayı, öneri, eleştiri, yorumlarınızı bırakmayı unutmayınız. İyi okumalar diliyorum. 💎

"Benim ile böyle konuşamazsınız."
Yine, o küstah gülümsemesi ile gülümsemeye devam ederek neden diye sordu.

"Evleneceğiniz kişiye karşı hiç mi saygınız yok?"

Tek kaşını kaldırarak cevapladı sorumu. "Pekala, bu konuda haklısınız. Özür dilerim prenses."

Bana prenses demesi hoşuma gitmişti. Minik bir gülümseme kaçtı dudaklarımın arasından, engel olamadım. Arkamı dönerek adım atmaya başladığımda, peşimden geldiğini hissedebiliyordum.

Mükemmel. Gerçekten iyi başlamıştık.
Kendini bir nebze affettirmiş olsa dahi, bu kaba olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Bir kadınla nasıl konuşulacağını bilmiyordu. Girdiğim bu yolun geri dönüşü olmayacaktı. Kraliyetimiz için bu gerekliydi. Belki de her şey düzeldiğinde ayrılabilirdik onunla.

Neden olmasın ki? Hatta olması gereken buydu. Ben zaten evlenmek istemiyordum ki… Buna mecburdum. Fakat her şey düzeldikten sonra bitebilirdi. Devam ettirmeye gerek yoktu ki...

"Lordum..." demem ile beni bölmesi bir olmuştu. "James, James Edward. Rica ederim bana sadece James Edward deyin."

"Pekâlâ, James Edward. Tüm bunlar bittiğinde ne olacak?"
Anlamadığını açık ara belli eden bir yüz ifadesi ile tek kaşını kaldırarak beni izlemeye başladı. Konuşmama devam etmemi ister gibiydi. Bunu fırsat bilerek sorduğum soruyu açıklamaya çalıştım. "Yani, karşılıklı olarak kraliyetlerimizin durumu düzeldiğinde, bu evlilik bitecek...".

Bir kez daha bitirmeme izin vermedi. "Bu evlilik bitecek mi?" diye beni tekrarladı ve gülmeye başladı. Alaycı bir tavır vardı gülüşünde, hoşuma gitmemişti. Fakat sesimi dahi çıkarmadan dudaklarından dökülecek bir sonra ki kelimeleri bekledim.
"O kadar kolay değil bu söylediğin. Hem neden siyah giyiniyorsun? Bir prenses olarak renkli şeyler giymen gerekmez mi?"

Gerçekten konuyu birden değiştirmişti, farkındaydım. Üzerine gitmek istemedim, zaten sonunda bitecek bir ilişkiydi. Birbirimizi sevmeyen iki gençtik. Aile baskısı ve kraliyet uğruna yapılan evliliği ne kadar sürdürebilirdik ki?

Bu konuyu kafamdan silerek sorusuna cevap vermek için dudaklarımı araladım. "Çünkü siyah lüksü, zenginliği, ihtişamı ve asaleti simgeler."

"Doğru, fakat başka şeyleri de simgeliyor. Karanlık, korku. Ölümü ve matemi. Gizemi ve kötülüğü..."

"Peki ya siz bayım? En sevdiğiniz renk nedir?" diye sorduğum an bir saniye dahi düşünmeden "Beyaz," diye cevap verdi. “ Dediğin gibi çok zıt karakterleriz, James.”

Dediğimi onaylayarak kafasını salladı. "Öyleyiz, Agusta."

"Affedersin ama, düğünümüzde siyah giymeyeceksin değil mi?"
Giyecektim tabi kii. Siyah rengi benim tüm dünyamı dolduran tek renkti. Zaten başka renk kıyafetim yoktu. Olmayacaktı. "Başka renk kıyafetim yok," diyerek düşüncelerimi yüksek sesle belirttim.

"Siyah gelinlikli bir prenses..."
"Ne oldu Lordum ? Beğenemediniz mi?"

Gözlerini gözlerime dikerek gülümsedi. "Kulağa hoş geliyor," diyerek yürümesine devam etti. "Gerçekten peşinden gelmemi mi bekliyorsun?" Onu takip etmemi beklemiyordu değil mi? Bir erkeğin arkasından asla yürümemiştim. Bugün de değişecek bir şey değildi.

Bugüne kadar asla bir erkek için göz yaşı dahi dökmemiştim. Hayatıma müdahale etmelerine izin vermemiştim. Evlenmem gereken kişi de buna dahildi. Çok da meraklıydım ya bu evliliğe... Fakat maalesef lafımı geçiremezdim aileme. Yani, belki James geçirebilirdi... "Şey… " demem ile duraksayarak bana doğru döndü.

"Lütfen. Ben sevmediğim biri ile evlenmek istemiyorum. Beni dinlemezler, siz evlenmek istemiyorum derseniz... Belki..."

Derin bir nefes aldı ve iki adım atarak bana yaklaştı. "Peki, ya ben evlenmek istiyorsam prenses? Bunu hiç düşündün mü? Hem neden bana yabancı gibi bakıyorsun?”

Dediğini anlamamıştım.” Yabancı derken?”

"Bana çok soğuk davranıyorsun.”
Bunu derken ciddi bir tavır  takınmıștı ve  gözlerimin içine bakıyordu. Bir an olsun gözlerini benden ayırmadı. Bu bakışından ne anlamam gerekiyordu bilmiyorum. Fakat benim ile hemfikir olmadığını anlamak için bir deha olmaya gerek yoktu.

"Krallığının yok olmasına göz yumacak kadar kadar nankör bir prenses olduğunu sanmıyorum. Yanılıyor muyum?"
Yutkundum. "De...değilim."

Gülümseyerek ağır bir hareket ile kolunu kaldırdı ve parmaklarının dışını yanağımda gezdirdi. "Ben de öyle düşünmüştüm.”

“Çok küstahsın, James.”

Tekrar gülümsedi. Pekala, kabul ediyorum. Gülümsemek ona çok yakışıyordu. Fakat bir kez daha beni sinir ederse onu düğün gecesi boğabilirdim.

Sinir bozucu bir gülümseme bahșetti. Bu adam gerçek bir baş belasıydı.

Yanımıza gelen, annemin nedimesi olan   Charlotte, nişanımızın başladığına dair haber verdikten sonra ellerini birleştirerek kafasını yere eğdi ve reverans yaparak saygısından ödün vermedi.
Bunun yapılmasından nefret ediyordum. "Charlotte..." demem ile kafasını kaldırarak yüzüme baktı. "Biliyorum efendim fakat yanınızda Ekselansları Durness Dükü, Artemis Birleşik Krallığı veliahtı James Edward var," dedi ve bir reverans daha yaparak bizim için vakit geldiğini bir kez daha hatırlattı.

"Pekala, başlıyor muyuz?" diye soran adama çevirdim bakışlarımı. Hüzünlü bir onaylama sesi ile başlıyoruz diye tekrarladım onu. Bana elini uzatarak, gözlerimin içine baktığında, gözümün önünde Simon belirdi... Bu anı onun ile yaşamam gerekti... Ona ihanet ediyordum. Kendimi çok kötü hissediyordum fakat ağlamamak için kendimi tutmak zorundaydım.

Beni anlar mıydı? Bilmiyorum fakat emin olduğum tek şey beni asla affetmeyeceğiydi. Bunu biliyordum. Gözümden akan bir damla gözyaşına engel olamadım ve o bunu görmüştü.

Bir kez daha kolunu kaldırarak işaret parmağının dışı ile gözümün altını silerek dudaklarını araladı. "Her şey istediğin gibi değil biliyorum. Fakat her şey istediğin gibi olacak. Gör bak... Çok güzel günlerimiz olacak, sana halkım ve şerefim üzerine yemin ederim ki... Çok güzel olacak her şey."
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirmeden edemedim. Bunu anlamış olacak ki yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve kulağıma fısıldamaya başladı.

"Hayatında biri olduğunu düşünüyorum." Bunu nasıl anlamıştı? Kimseye bir şey anlatmış olamazdı değil mi? Tanrım... Lütfen. "Gözlerinde ve davranışlarında bunu görebiliyorum. Bana karşı böyle davranan ilk prenses sensin... Ve benim de hayatımda biri var. Daha doğrusu vardı. Kraliyetimize bir katkısı olmayacağı biri olduğu için ailem asla bilmedi. Hatta... Öğrenen ilk kişisin."

Yutkundum. Bir şey diyemezdim onun varlığını öğrenmemeliydi. Bu yüzden sustum. Fakat o devam etti.

"Başka çaremiz yok, inan ben de pek istemiyorum ama en doğrusu bu, onları karşımıza almak, halkımıza sırtımızı dönmek demek ve bunu sen de biliyorsun.
Eğer hayatlarımızda ki kişiler rütbemize uygun kişiler olsaydı şu an içeride bizim nişanımız kutlanmazdı..."
Haklıydı ve bu hikaye ile  benim hikayem ile eş değerdi. Simon, benden daha düşük bir rütbedeydi. Kendisi Newburry Vikontu olarak soylu bir aileden olmasına rağmen ailemin gözünde  çok alt bir rütbedeydi. Onlar için bana layık biri değildi.
James, annemin de babamında benim için hayalini kurduğu biriydi üstelik bu evlilik sayesinde kraliyetimiz de zor günlerinden kurtulacaktı.

Tüm hayatım bu halk ve kraliyet üzerine kuruluydu ve Simon ile birlikteliğim bu düzene ihanet etmek olurdu... Onu asla tamamiyle silip bir kenara atamazdım fakat, en doğrusu James'ti. Kraliyetlerimiz için...

Derin bir nefes alarak bana doğru uzattığı koluna girdim ve gözlerinin içine bakarak her şeyin başlangıcı olan o cümlenin dudaklarımın arasından çıkmasına izin verdim.

“Krallığın yeni ismi Gardenia olsun.”

Bunu demiştim çünkü bu evlilik iki krallığın birleșmesi demekti. James, bunu duyduğuna şaşırmıştı.

Gözlerim, gelen misafirler arasında dolașırken, onu gördüm. Simon…

💎💎💎

Kraliyet UğrunaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin