Ey Kraliyet halkı, işte size haberim var, duyun duyurmayın! Krallığın kurallarını unutmayın, saygıyı elden bırakmayın! Kraliyet Uğruna kitabının 4. bölümü ile karşınızdayım. Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bizimle paylaşmayı ihmal etmeyin ve her kelimenin tadını çıkarın!
"Teşekkür Louis, gözünü ayırma ondan, her adımını takip et, çekilebilirsin." dedim, kararlı bir ses tonuyla. Louis'in gözlerinde beliren itaatkâr bakışlarla odadan ayrılmasıyla yalnız kaldım.
Biliyordum, evet, tahmin etmiştim. Ama bu gerçekle yüzleşmek, yüreğime bir hançer gibi saplanıyordu. O, kraliyetin geleceği için benimle evlenmeliydi, ama gizemli bir aşkın kollarına sürüklenmiş gibiydi. Onu seviyordu bunu anlayabiliyordum fakat buna saygı duyamazdım. Kaderimizi maalesef kontrol edemiyorduk, ne o, ne ben... Krallıklarımız ve halkımız için kendimizi feda etmeliydik, senelerdir omuzumda krallığımı ve halkımı koruma yükü ile büyümüştüm. Augusta, ailenin tek kızı olduğu için bu yük ona bindirilmemişti o yüzden bu belirsizliğini anlayabiliyordum...
« Louis, » dedim yardımcım odayı terk etmeden hemen önce arkasını dönerek gözlerimin içine bakam adam dikkatle söyleyeceklerimi bekliyordu. « Bana Simon'u araştırabilir misin ? Her şeyini bilmek istiyorum. En önemlisi de, Augusta ile aralarında tam olarak neler olduğunu... »
Bir şey demeden onaylamak amacı ile kafasını yere doğru eğen adam hemen sonrasında odadan çıktı. Hemen arkamda bulunan koltuğa bıraktım.
Derin bir nefes alarak Augusta ile geleceğimizi göz ardı etmeye çalıştım. Beni istemediğini fazlasıyla gösteriyordu. Küçük bir kız gibi davranıyordu. Şımarıklıktı bu yaptığı, fakat farkında değildi. Ben ömrümü onun çocukça tavrı ile çürütemezdim ki... Evlilikten başka bir çaremiz yoktu.Gözlerim karşımda ki büyük pencereye takıldı. Benim ile evlenecek olan kadın şimdi başkası ile dışarıda başbaşa konuşuyordu. Bunu kabul edebilir miydim? Yoo, hayır. Böyle bir şey söz konusu olamazdı.
Düşüncelerimden kurtulduğumda tırnaklarımı yediğimi anladığım sıra da kendi kontrolümü kaybettiğimi anladım. Bu aralar sık sık oluyordu bu, asla bir prense yakışır hareket değildi... Toparlanmam lazımdı. Toparlanmam ve her şeyi tekrar kontrol altına almam.
Misafir olduğumuz bu süreç için bize ayrılan odadan hızlıca çıkarak bahçeye doğru hızlıca yürümeye başladım. Arkamdan koşturarak bir şeyler anlatmaya çalışan Louis'yi duymuyordum.Her adımda büyüyen bir kıvılcım vardı içimde, benim ile evlenmesi uygun görülen bir kız bir başkası ile kuytu köşelerde başkaları ile buluşup konuşamazdı. Buna asla müsade etmezdim.
Bunu kendime, aileme, halkıma, kraliyetime yakıştıramazdım. Bahçenin derinliklerinde bulunmaları gereken yere ulaştığımda kimseyi görmüyordum.Bahçenin karanlık köşelerinde, Louis'in soluk soluğa yanıma gelmesini bekledim.
"Lord Simon, prensesi zorla faytona bindirip götürdü, Prenses direnmeye çalıştı ama…” dediğinde, içimdeki öfke ve endişe bir kat daha arttı. Artık zaman kaybetme lüksüm yoktu. Augusta'yı kurtarmalı ve krallığımda düzeni sağlamalıydım. Sarayın koridorlarında koșarken, kalbimde yeni filizlenen aşk kırıntıları ve omzumdaki sorumlulukların ağırlığıyla savaşmaya hazırdım. Görevim, krallığım için her şeyi yapmaktı, ancak Augusta'nın kalbini kazanmak, zamanla onu seveceğime inanmak, krallığımın geleceği kadar önemliydi. Bu savaş, sadece dış düşmanlarla değil, kendi içimizdeki şüphelerle ve duygularla verdiğimiz bir savaştı. Bir veliaht olarak, görevimin sadece krallığımı korumak değil, aynı zamanda evleneceğim kadının kalbini de kazanmak olduğunu kabul etmeliydim.
Bahçenin sessizliği, içimdeki karmaşık duyguları daha da derinleştiriyordu. Gözlerimi karanlık gökyüzüne çevirdim, yıldızlarla dolu sonsuzluğa bakarak içsel bir sükûnet aradım. Ancak kalbim hala huzursuzdu, Augusta'nın ne halde olduğunu bilememek beni deli ediyordu.
Louis'in yüzünde beliren endişeli ifadeyle bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Hazırlan, Augusta'yı kurtarmak için harekete geçiyoruz. Muhafızlara haber ver." dedim, sesimde kararlılıkla birlikte umut da vardı. Zaman kaybetmeden onu bulmalı ve korumalıydım.
Sarayın koridorlarında sessiz adımlarla ilerlerken, gözlerim her an her köşede Augusta'yı arıyordu. Kalbim hızla çarpıyordu, hem endişe hem de umutla doluydu. Simon'un neden Augusta'yı kaçırdığını anlamak istiyordum, madem bu kadar seviyordu neden böyle bir şey yapmıştı. Bu sorunun cevabını daha sonra öğrenecektim, şu anda tek odaklanmam gereken şey onu kurtarmaktı.
Deli gibi onları aradığımız sırada yolda hızla ilerleyen bir fayton gördüm ve içinde Augusta ve Simon'un yan yana oturduklarını fark ettim. Kalbim hızla çarpmaya başladı, onu kurtarmak için bir an önce harekete geçmeliydim. Atlarımın koşuşu hızlandı, faytona yaklaştım.Faytona yaklaştığımda, Augusta'nın korku dolu bakışlarını gördüm ve kararlı adımlarla faytona doğru ilerledim. "Simon!" diye bağırdım, buz gibi ve öfkeli ses tonuyla. Önlerini kestim.
Simon'un şaşkın bakışları arasında, gözlerimiz kilitlendi ve bir an sessizlik hüküm sürdü. Sonra, Simon'un öfkeli sesi patika yolda yankılandı. "Sen ne hakkla buradasın?" diye sordu, sesindeki öfke aleni bir şekilde hissediliyor. Ancak benim öfkemin yanında onunkisi bir hiçti.
Ben ise duruşumla ona meydan okurcasına yaklaştım. "Augusta'nın güvenliği benim önceliğimdir. Senin aksine onu zorlamıyorum." dedim, sesimdeki kararlılıkla. Ardından, Augusta'ya dönerek, "Gel, gidelim buradan. " dedim ve onu faytonun içinden çıkararak kollarıma aldım.
Augusta'nın korku dolu bakışlarına rağmen, onu cesaretlendirmek için ona gülümsedim. "Artık güvendesin.” dedim, sesimdeki sevgi dolu tonla. Sonra, Simon’un suratına bile bakmadan yanından ayrıldım.
Onun kollarımın arasında güvende olduğunu hissetmek, kalbimde bir huzur dalgası yarattı. Atların koşuşturması eşliğinde, fayton sakin bir parka vardı. Birlikte inip yürümeye başladık.Parkın huzurlu atmosferi bizi sararken, Augusta'nın gözlerindeki minnet dolu bakışlar kalbimi ısıttı. Sonunda, güçlü bir iç çekişle, bana doğru döndü ve kollarıma sarıldı. Kalbim, ilk defa bu kadar içten bir sarılma karşısında, midemde uçuşan kelebeklere engel olamadı.
"James," dedi, sesi titreyerek, "sana ne kadar minnettarım bilmeni istiyorum. Beni kurtardığın için... Ben sadece onunla konuşmak istemiştim ama o... Normal değildi, eskisi gibi değildi... Çok korktum..."Sesimi çıkarmadım. Bana minnet dolu bakan o gözlere odaklandım. Gözlerimiz birbirine kilitlendi ve öylece kaldık. Ne kadar sürdü bilmiyorum, yutkunarak kendime gelmeye çalışmama rağmen başarısız oluyordum. Gerçek anlamda onda kilitli kalmış gibi hissediyordum kendimi, zaman kavramını daha dakaybettiğim sırada tam anlamı ile duygusal bir anı paylaştık.
Augusta'nın sıcak kucaklamasının kalbim huzurla dolurduğu sırada zamanın durmasını dilediğime eminim...Ancak bu anın keyfi uzun sürmedi. Duyduğum at koşturması ile derin bir iç çekişle, Augusta'dan uzaklaşırken kafamı sesin geldiği yere doğru çevirdim.
Bir haberci yaklaştı. Sarayın habercilerinden olduğunu söyleyerek, üzüntü dolu bir ifadeyle "Majesteleri," diyerek önümüzde reverans yaptıktan hemen sonra prensese dönerek annesinin ani bir şekilde kalp krizi nedeni ile vefat ettiğini bildirdi.
Bu haberle birlikte, gökyüzündeki bulutlar hızla karanlığa dönüştü ve kalbimdeki mutluluk bir an için yerini derin bir hüzne bıraktı. Augusta'nın yüzündeki ifade, bir anne figürünü kaybetmenin yarattığı derin acıyla doluydu."Saraya dönmeliyiz." dedim, sesimde bir kararlılıkla. Augusta'nın ellerini tutarak, ona sarayımızın koridorlarında ve odalarında güvenli bir sığınak sunmaya, onun her anında yanında olmaya kararlıydım.
Birlikte sessizce yola koyulduk, her adımımızda kalbimdeki hüzünle birlikte güçlü bir kararlılık hissettim. Augusta'nın annesi için bir anma töreni düzenlemek ve onun hatırasını yaşatmaktan başka onun için yapacağım bir şey maalesef yoktu.
Sarayın koridorlarında sessizlik hüküm sürdü, ancak bu sessizlikte yanan ışıklar ve yankılanan ayak sesleri, içimizdeki hüzün ve kararlılıkla birlikte, ilerlememize güç kattı. Augusta'nın acısını paylaşmak ve ona destek olmak için saraya geri döndük, görevlerimizin ve sorumluluklarımızın bilinciyle.
💎💎💎
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Uğruna
General FictionHerkes neredeydi? Bu şato neden bugün bu kadar sessizdi? Yardımcılar dahi etrafta gezinmiyordu. Genellikle bu büyük eğlenceler olduğu zaman olurdu. Bir eğlence vardı da haberim mi yoktu? Bilmiyorum. "Kızım, biliyorsun bir süredir zorluk çekiyoruz...