"Abla!"
Hasan'ın telaşlı yüzü Reyhan'ın telaşını artırırken elindeki kağıdı hızla katlayıp kitabının arasına koydu.
"Anam çağırıyor.." kitabını yastığının altına yerleştirdi, yastığı eski haline getirdiğinde başörtüsünü düzeltip odadan çıktı. Sanki az önce yaramazlık yapmış bir çocuk gibi kalbi çarpıyordu. Bir şey yapmadığına kendini ikna etmeye çalışarak mutfağa geçti.
Annesi çamaşır makinesini açmış sepete ıslak çamaşırları döküyordu, bir yandan da söyleniyordu.
"Evde 20 yaşında kız var daha anası serecek çamaşırları.. kız Reyhan..!"
"Geldim, aklımdan çıkmış ana. Şimdi sererim."
Annesi bükülen belini tutarak kalktığında eğilmesine sebep olduğu için unutan aklına kızdı. Zaten bu sabah yorulmuştu kadıncağız.
Sepeti kaldırıp damüstüne çıktı. Levobada duran eski bez parçalarından birini ıslatıp iplerin tozunu hızlı bir şekilde aldıktan sonra levobanın hemen yanındaki kararmış tahta rafları örten koyu pembe çiçekli perdeyi kaldırdı. Mandal poşetini bileğine geçirdikten sonra çamaşırları sermeye başladı.
Büyük demir kapı açılıp içeriye köyün çobanı olarak bilinen genç adam girdiğinde zamanın akşamüzeri olmaya başladığını anlamıştı. Gözleri yeni bittiği belli sakalına değdi. Ağabeyi Sadık gelmeden hemen önce aşağıda olan bakışları adını sanını bilmediği genç adamın bakışlarıyla karşılaştı. Çok uzun sürmeyen fakat oğlanın nefesini tuttuğunu belli eden bakışmalarını ayıp diyerek gözlerini çamaşırlara çevirerek böldü.
Daha sonra adını değil ama sanını bildiğini fark etti. Bu geçen gün Gülcan'ın kendisine anlattığı oğlan olsa gerekti. Hani babası anasını küçük yaşında terk ettiği için hem canla başla okuyup hemde bir tane anasına bakmak için köyün çobanlığını yapan oğlan. Tek Gülcan da değil, oğlanın ne çalışkan ne cesaretli olduğu bütün dedikoduyu sevenlerin ağzındaydı. Hatta Gülcan'a göre bu oğlanın dillere destan bir güzellikte yavuklusuda vardı. "Anasınıda yârinide alır şehere yerleşir.." dediğindeki hülyalı bakışları aklına geldi. Ve ardından "Kim bilir belki de bu çalışkanlıkla hekim bile olur." Diye eklemişti dayısının kızı.
Aklına mektubu ve orada geçen çoban düştüğünde kaşlarını çattı. Daha sonra kulaktan dolma dedikodulara kendisi bile inanmaya başladığı için sinirlenmeden edemedi. İnsanlar ne diye her şeyi konuşmayı severdi ki, özelliklede bir başkası hakkında olanları?
Aşağıdan ağabeyinin konuşmalarından kulağını almaya çalışsada merakına engel olamadı. Gülcan'ı bu muamelesinden dolayı kınadığından mıdır nedir o da meraklanmıştı şimdi yok yere.
Damüstünde aşağıdan görülmeyecek bir tarafa geçtikten sonra ipe çamaşırları dizmeye devam etti.
"Oğlum Ömer bak bir ihtiyacın olursa buradayız biliyorsun.."
"Yok ağabey sağolasın. Sende askere gidecekmişsin duyduğuma göre, selametle dön inşaAllah."
"İnşaAllah bakalım.."
"Fatma abla yolunu gözleyecektir, dert etme biz sahip çıkarız bacımıza."
Elindeki mandalı yere düşürdüğünde irileşen gözleriyle yere eğilip aldı. Fatma abla? Avganlıların Fatma ablayı mı konuşuyorlardı?
Sende az fena değilmişsin ağabey diyemeden edemedi.
Gülcan'a söylemek için oğlanın adını aklına not ettiğinde kendisine yakışmayan hareketlerde bulunduğunu hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pencereme Dolanan Ihlamur Çiçeği
ChickLitBir gün, güneş yükseldiği zamanlarda bir çoban sürülerini otlatmak için çayıra çıkmış. Bir dal reyhan görmüş. Görmüş fakat aynı zamanda duymuşta. İlk defa konuşan bir reyhana rastlayan çoban yaklaşmış yaklaşmış ve reyhanın ıhlamurlarla dertleştiğini...