4• yüreğimi yuva belleyen

183 30 84
                                    

Reçellerin kapaklarını yumuşak sayılmayan hareketlerle kapattı. Peynir, zeytin, haşhaş, pekmezin kapaklarını da kapatıp dolaba yerleştirdiğinde bulaşıkları önden toplamanın rahatlığını hissetti. Ellerini son bir kez mermer lavobada yıkadı. Islak parmaklarını ve avucunu eteğine silerken kapıdan annesinin sesi duyuluyordu.

"Önlük tak diyorum, dinlemiyorsun Reyhan.. Batıracaksın elbiseni."

"Batırmadım ana işte."

Annesi dış sobada közlediği patlıcanları tepsiyle ocağın üstüne koyduğunda gözleri ışıldadı. "Akşama salata yapayım mı bunlarla?"

Yüzündeki gülümsemeye bakıp gülümseyen annesinin başını onaylarcasına hareket ettirmesiyle gülümsemesi büyüdü. Ne çok severdi köz patlıcan salatasını!

Odasına gidip büyük yazmasını almayı sonra Halime yengelere gidip süt almayı aklına not etti. Odasına girdiğinde kendisini çeken yatağına uzanmadan edemedi. Ayakta olduğu zamanın uzunluğundan mıdır nedir, beli yatağa uzanınca rahatlamıştı.

Gözlerini kapatacağı sırada aklına gelen mektupla açık perdenin çıplak bıraktığı cama çevirdi bakışlarını. Gülümsedi, onunla konuşmak isteyen bir çoban mı vardı? Gözleri kapandığında düşüncelerinden gelip gelmediğine emin olamadığı tıklama sesi ulaştı kulaklarına.

Heyecanla gözlerini açarken bu sefer hızlı davranıp çobanı görmek adına yattığı yerden doğruldu, cama elini uzattı. Bu küçük dakika etmeyen saniyelerde kalbi sanki dilinin ucuna kadar ulaşmıştı. Kulaklarında kalbinin çarpıntısı camı açtı. Aynı yere, camın demirliklerine takılmış kağıdı görünce gülümsemesi yüzüne yayıldı.

Kafasını uzattı bir eliyle yazmasıyla bağrını kapatırken. Sağ taraf duvarla son bulurken sol taraf çöplerle dolmuş bir aralıktan sonra topraklı patika yola ulaşıyordu. Duvar, camını kapatıp neredeyse yarım metre kadar devam ettikten sonra bitiyordu. Buraya eli uzun olan birisi bir adım atıp koymakla gayet saklanabilirdi. Belki de mektubu koyan çoban şu duvarın arkasında saklanıyordu.

Dudağını içten ısırırken ümidini yitirip kağıdı aldı. İçinde yazanları kalbi heyecanla duymayı beklerken kendisine biraz zaman tanımladı. Sakinleşmek, saçma masallara kapılmamak adına bir zaman. Mektubu nihayetinde açtığında dudakları aralandı. Bir tutam ıhlamur bir önceki gibi eteğine düştüğünde meraklı bakışları daha fazla oyalanmadı. Aynı karışık el yazısında gezdirdi kalbiyle birlikte gözlerini.

Reyhan'ın cevabını beklemiş umutsuzca. Güneş doğmuş, yükselmiş sıcaklığı çobanın ensesini kızartmış, kuşlar uçmuş, göç etmiş, kar yağmış birazı erimiş. Bunları Reyhan görmese de kalbinde sanki bunca zaman yaşanmış bunlar çobanın.
Nihayet gece gelmiş.
Gece örtmüş üstünü Reyhan'ın, çobanın ve ıhlamur ağacının.
Ümitsizlikle yoğrulmuş çobanın zihni ve yüreği.

"Keşke demiş, keşke hiç ortaya çıkmasaydım."
Reyhan'ın yapraklarında gezdirmiş gözlerini. Son kez gülümsemiş ve fısıldamış Reyhan'a.

"Konuşmayacak mısın, haberi olmasa da yüreğimi kendisine yuva belleyenim?"

Başını önüne eğmiş.
Bir kuş daha göç etmiş.
Kar tekrar yağıp biraz erimiş.

Sözlerine kalbi ısındı genç kızın. Ne demişti sahi diyerek tekrar okudu kalbini bir hoş eden satırları. Yüreğimi kendisine yuva belleyenim. Nereden çıkıp gelmişti bu çoban. Kimdi, neyin nesi, kimin fesiydi?

Pencereme Dolanan Ihlamur ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin