herkese selam, hoş geldiniz! yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın lütfen. bir sürü iyi okumalar perisi 🧚♀️
bu bölüm Ecrin348 için 🐣
aybike, talya'nın sınıftan ayrılmasıyla birlikte ayağa kalktı. o kadar gergindi ki avuç içleri terliyor, elleri titriyordu. böyle bir şey yapmayı, arkadaşından şüphelenmeyi asla istemezdi ama son zamanlardaki tavrı, berk'e olan yaklaşımı ve soğukluğu asla gözünden kaçmamıştı.
mor renkli çantanın fermuarını açtı. bu sırada kaan sınıfın kapısının önünde duruyor, gözcülük yapıyordu. eğer mektubu alan kişi talya'ysa ve çantasını karıştırırken görürse kavga çıkarabilirdi. kaan ise arkadaşının suçlu çıkmasını ya da üzülmesini istemiyordu, hak ettiği sevgiyi görmesini istiyordu.
aybike, çantanın küçük gözünde tanıdık gelen bir kağıt parçasıyla karşılaştı. eline aldı, titreyen parmaklarına aldırmadan açtı. yazılar, kendi el yazısıydı ve mektup berk için yazdığı o kayıp mektuptu. böyle olacağını biliyordu, ama arkadaşına yakıştırmak istememişti.
çantanın fermuarını kapattı, mektubunu alarak kaan'a işaret etti. oğlan, arkadaşının yüzünde bir afallamaya rastlamadı çünkü başından beri altından bir şeyler çıkacağını hissediyorlardı. kondurması zordu, kırıcıydı çünkü talya ile birlikte geçirdikleri çok güzel günler olmuştu.
"ne yapmayı düşünüyorsun?" diyerek sordu, kaan. aybike ise omzunu silkti. "konuşmak," dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. kırıldığını belli etmek istemiyordu. "benim hislerimden neden faydalanmak istediğini soracağım, çünkü bu çok üzücü."
başını olumlu anlamda salladı, kaan. arkadaşı haklıydı. birlikte sınıftan dışarı çıkmadan önce, "emir'den sigara almıştım," dedi. "konuştuktan sonra tek başıma arkada olurum, merak etme beni olur mu?"
kaan, aybike'nin yalnız kalmak istediği anları gayet iyi biliyordu. iyi arkadaşlardı, birbirlerini gerçekten tanıyorlardı. kendisine çekip sıkıca sarıldıktan sonra, "sorun yok," dedi kibarca. "yalnız kalmak istemediğin an bir telefonuna bakar nasılsa, dibinde biterim."
güldü, aybike. başını olumlu anlamda sallayıp teşekkür ettikten sonra kantine ilerledi. teneffüslerde kantinde takılırdı, talya. sohbet etmeyi seven birisiydi.
nasıl konuşacağı hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu. yalnızca korkuyordu. mektupların asıl sahibinin ortaya çıkmasından ya da berk'in davranışlarının değişmesinden değil; arkadaşının vereceği cevaptan korkuyordu. içten içe gerçeklerin farkında olsa da bir açıklaması olduğu yalanına inandırmak istiyordu kendisini.
elinde kahveyle kızı gördü, büyük ihtimalle ya berk'i bekliyordu ya da çoktan konuşmuştu. yanına ilerledi. boş masada karşısına oturduktan sonra mektubu önüne koydu. talya'nın gülümseyen yüz ifadesi solduğunda gözlerinin dolmaması için dualar etmeye başlamıştı kıvırcık saçlı kız.
bu yüz ifadesinden bile anlaşılıyordu ne yapmak istediği...
"benim mektubumun ne işi var çantanda?" diyerek sordu. talya, arkadaşının sorusuna karşı basit bir yalan uydurdu. "düşmüştü, kaybolmasın diye aldım. sana verecektim zaten."
başını olumsuz anlamda salladı, kız. gözünün içerisine baka baka yalan söylediğine inanamıyordu. her şey apaçık ortadaydı, neyi kurtarmaya çalışıyordu? en azından özür dileyip açıklama yapmaya çalışması gerekmez miydi?
"berk'e mektupların sahibi olduğunu söylemişsin," dedi ve eklemeden duramadı. "daha sonradan aaa aybike'ymiş deyip aramızı yapmak için mi yalan söyledin? zamanını mı bekliyordun çantamdan düştüğünü söylediğin mektubu bana vermek gibi?"