Dark of the Tower of London 2: 591 Nolu Koğuş

1K 74 80
                                    

Sarışın adam karanlık koridorda yürürken duvardaki şamdanlarda dikilen turuncu meşalelerin yansıdığı yüzüne düşmanını bile korkutacak olan en tehlikeli gülümsemelerinden birini takınmıştı. Kimsenin yerinde olmak istemeyeceği ve başına ne geleceğini tahmin edemeyen mahkûmunun yanına giderken başındaki şapkayı düzelttiğinde tartışma seslerinin duyulduğu demir parmaklıklı koğuşun önüne vardı. Muhafızlar kolları yukarıdan bağlanmış olan ortalarındaki mahkûma sorular sorarken otoritesi oldukça yüksek olan bu adam elindeki bastonuyla yere üç kez vurarak herkesin ona bakmasını sağlamış ve sabırlıca kendisi için kapıyı açmalarını beklemişti.

- Bay Moriarty, biz-

- Demek benim yeni kölem, Sherlock Holmes.

- Evet Efendim, ismi bu.

- Meşgul olduğumu bildiğiniz hâlde beni buraya çağırmanızın altında bir şeyler yattığını varsayıyorum. Sanırım bu sıradan bir vaka değil, değil mi?

- Bay Milverton sizi çağırmamız konusunda oldukça ısrar etti. Bu mahkûmun cezasını sizin vermeniz için rica ediyor kendileri. Buraya kadar geldiğinize göre davayı kabul ediyor olmalısınız. Şu kağıtları bir imzalamanız gerek.

Sarışın adam şapkasını çıkarıp yanındakine verdiğinde muhafızın kendine uzattığı birtakım belgeleri duvardan büyük ölçüde destek alarak imzalamayı başardı. İşini bitirdiğinde bir soylu edasıyla mahkûma doğru yürümeye başladı. Siyah eldiveniyle çenesini tuttuğunda kölesi olarak seçtiği mahkûmun yüz hatlarını dikkatle inceliyordu. Tuhaf olan şey ise önündeki adamın kaşlarını çatarak kızıl gözlerinin içine korkusuzca bakabilme cesaretiydi.

- Bir de senden duyalım itirafını.

- Hiçbir şekilde bir şey söylemiyor, özür dilerim ama kendisi biraz huysuz.

- Sesini alçalt asker!

William'ın koğuşta yankılanan sesi herkesin susmasına ve nefeslerini tutmasına neden olmuştu.

- Sadece bir kişi kalsın, diğerleri dışarı çıksın.

Emire anında itaat eden üç muhafız koğuştan çıktığında küçük koğuşta üç kişi kalmıştı. Holmes olanları umursamaz şekilde izliyor, kemikleri dövülmekten sızlarken içinden onlara binbir türlü sövüyordu.

- Bana olayı tekrar anlat.

- Telgrafla aldığımız ihbar üzerine hemen olay yerine gittik. Otele girdiğimiz an 344 nolu odanın kapısını açık olarak gördüğümüzde direkt odaya girdik ve sonra aklımdan hâlâ çıkmayan o sahneyle karşılaştım.

- Kendi yorumun umrumda değil. Bana sadece gördüğün şeyleri anlat.

William hafifçe öne doğru eğilip Holmes'un ceplerini karıştırırken kızıl gözlerini genç muhafıza öfkeyle dikmeye başladı.

- Özür dilerim, beni bağışlayın Efendim.

- Devam et.

- İki adamı 'birlikteyken' yakaladık ama bir sorun vardı. Birinin boğazındaki kan beyaz çarşafa ve yerdeki halıya sıçramış, bir zamandan sonra kurumuştu. Sanırım çoktan ölmüştü. Bu adam hızlıca cesedin üzerinden kalkıp kaçmaya çalışırken biz son derece iyi eğitilmiş dört muhafız onu güçlükle yakalayabildik. Sherlock Holmes, adamı öldürdüğünü itiraf etmemesine rağmen odayı araştırıp bu suçu kendisinin işlediğini anladığımızda onu hemen buraya getirdik.

Konuşma bittiğinde William arkasında dikilen muhafıza doğru döndü.

- Teşekkürler ve bu arada mahkûmun cebinde sigara, kibrit kutusu, ufak bir kağıt ve tel tokası buldum. Onun eşyalarını aldığınızı düşünmüştüm.

Dark of The Tower of London - SherLiamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin