3

1.6K 49 7
                                    

Jungkook~

Sağ elimi yumruk haline getirip sağ gözümü ovuşturdum. Uyku sersemi halimle etrafa bakınmış, arabanın içinde olduğumu anlayarak uzandığım koltukda dikleştim. Arabanın içinde benden başka kimsenin olmayışı dikkatimi çekmişti. Yeni uyandığım için sesim istem dışı çatallı çıkmıştı.

"Min ji hanım neredesiniz?"

Açık olan araba kapısına yaklaşıp arabadan çıktım. Karşımda böyle bir manzara beklemeyerek büyüttüğüm gözlerimle etrafa bakındım. Tam karşımdaki duvarda büyük bir şelale vardı. Arkamı döndüğümde beni büyük bir villa karşılıyordu. Hani şu filmlerde ve dizilerde olan kocaman villalardan biriydi bu. Gözlerimi daha ne kadar büyüttüğümü bile fark etmezken adım sesleriyle arkamı döndüm. Siyah takım elbise içinde olan iri yarı adama baktım. Korkuyla 1-2 adım geriye gitmiştim bile.

"Küçük bey size eşlik edeceğim, buyrun."

Küçük bey mi? Bana mı sesleniyordu bu adam. Etrafıma bakıp başka biri olmadığını görünce hafifçe gülümseyip gösterdiği yere doğru ilerledim. Kocaman villanın bana göre kocaman olan çift kanatlı kapısından geçip içeriye adımladım. Bu evin çok farklı bir kokusu vardı. Ağır nane ve sigara kokusu sinmişti her yere. Yüzümü buruşturmamaya çalışarak ilerledim.

"Min ji hanım nerede?"

Adama bakıp umutla söylediğim kelimeler kursağıma dizilmişti. Kalbim teklemiş tekrar terk edildiğimi duyunca göz pınarlarımda ki yaşlar iznim olmadan yanaklarıma süzülmüştü.

"Efendim Min ji hanım ve Min joon bey sizi ait olduğunuz yere bırakıp gittiler."

Bu dediğini kabullenmeyerek kafamı iki yana salladım. Gördüğüm uzun merdivenlerin olduğu tarafa koştum. Merdivenleri ikişer şekilde çıkıp bağırarak üst katları geziyordum. Akan burnumu kolumun tersiyle silip adamın yazdığı kapıya ilerledim. Başımı hafifçe sağa eyip sesli bir şekilde kapının üzerinde yazanı okudum.

"Jungkook'un odası."

Ağlamarım böyleydi işte benim. Bir anda ufacık detaylardan mutlu olup akıttığım göz yaşlarımı dindirebiliyordum. Akan burnumu son anda fark ederek iki kolumu ard arda kullanarak burnumu sildim. Kapı kolunu kavrayıp açarak içeri girdim. Büyük ceylan gözlerimi etrafta gezdirip küçük bir hayret çığlığı attım. Etrafta çok fazla düzenlenmiş peluş oyuncak vardı ama dikkatimi bir tanesi çekmişti. İlgi odağımı dolabın üstündeki büyük tavşandan ayırmayarak ona yaklaştım. Boyum standartların biraz altında olduğu için dolabın üstüne yetişememis çalışma masasının önünden hemen sürgülü sandalyeyi çekmiştim. Üstüne çıkıp dolabın üstündeki tavşana uzandım. Biraz zaman almış olsada tavşanı ordan alabilmiştim. Gülümseyerek sandalyeden indim. Ama bu tavşan çok farklıydı benim tavşanımdan. Bunun için yakınırken belime sarılan kollarla nutkum tutulmuş olduğum yere çivilenmiştim. Elimdeki tavşan kayarak yeri düştü. Karnımın üstündeki ellerin üstüne ellerimi koydum. Soğuk ten beni daha çok korkutmuştu. Ya eun. annenin gece yatmadan önce anlattığı hikâyelerdeki canavarlar hemen aklıma gelmiş gözlerimi sıkıca kapamıştım.

"Lütfen, beni yeme canavar. Hem benim etim lezzetli değil ki. Git Jimin'i ye o çok yaramaz bir çocuk.

Merhaba 🥳🥳
Çok uzun zaman olmuş buraya girmeyeli. Wattpad'i silmiştim ve ardından şifremi unuttum. Bu yüzden hesaba giremiyordum. Ama artık burdayım 😼😼
Açıkçası şaşkın olduğumu dile getirmek istiyorum. Bu kadar okunup beğenileceğini düşünmemiştim. Beğeni atan ellerinizi yerim 🤡🤡

Daddy's Little PrinceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin