tornado warnings - sabrina carpenter
adımlarım yağmur tanelerine uyumlu olarak hızlanırken tek elimle arada kapüşonumu düzeltiyordum.
hemen arkamda birkaç dakika öncesinde fark ettiğim adımlar da bana uyuyor, beceriksiz tavırları yüzünden burada olduğunu haykırıyordu adeta. takip ediliyordum evet, şahsen birkaç aydır buna alışkandım.
tam tehlikenin ortasında yaşayan ve düşmanlarının hafife aldığı o başrol bu sefer bendim. korkusuz, korunmaya muhtaç olmayan ve tek bakışıyla verdiği emirle dünyalara sahip olabilen bir başrol. sevimli yüzümle kalıpları yıkıyor ve erkeğimi dinlememi söyleyen herkesin başını kesiyordum.
yazdığım yeni sözlükte baş kesmek can almak yerine can vermekti. belki otuz, belki kırk ve hatta ömürlerinin sonlarına kadar sahip olabilecekleri yeni bir hayat veriyordum insanlara. birkaç pürüz olabilirdi, elbette olacaktı. mesela önce onlardan istediğim şeyi korkutarak alıyor, ihanetleri sonrası uyum konusunda zorluk çekmemeleri için dört duvar arasına koyuyordum. tek bir sebebim vardı aslında: özgürlüklerinde takındıkları davranışlar hoşuma gitmemişti.
cebimdeki elimi yavaşça çıkarak önce saçlarımı dağıttım, sonrasında etrafa bakınarak adımlarımı ritmik bir şekilde atarken boynumdaki kolyeye tutundum. ucunda büyük bir doğal taş varmış gibi dursa da dudaklarımın arasına sıkıştırıp kendime doğru çektiğimde açığa çıkan mini bıçak en büyük şaşkınlığı sunuyordu.
şüpheli görünmek istemezdim, bu yüzden tüm sakinliğimi koruyarak sağdaki sokağa saparken kolyemi kavrayıp hızlıca boynumdan çektikten sonra hırkamın içine bıraktım. sağdaki kolumun içini bulan kolye ucundaki metalin ağırlığıyla hızla kolumdan aşağı düştüğünde kendimi elektrik kutusunun altına attım. nefesimi tutmuş hedefimi beklerken elime düşen bıçağı parmaklarımın arasına yerleştirmiştim.
hemen yanımda uzayan bir gölge görmemle dikleşerek önce hedefimin arkasından boğazına sarıldım, koluma sarılıp kaçmak için yaptığı hamleler dolayısıyla elimdeki bıçağı üst bacağına sapladım. boyu benden uzundu, yine de boğazına asılıp ona verdiğim zararla bir puan öne geçmiştim.
hırıltılı bir nefes alırken kısıkça inlemiş ve hızlı nefesler alırken onu tekrar saklandığım köşeye çekmeme izin vermişti. o da dikkat çekmemek adına ses çıkarmak istemiyordu, buradan tek olduğunu anlamamla sırıtarak onu tüm gücümle yere doğru ittim.
bacağını tutarak yere savunmasızca düştüğünde şapkası da onunla beraber yeri boylamış ve yüzünü açıkta bırakmıştı. bu her kimse kesinlikle tanımıyordum hatta daha önce hiç görmediğime dair bahse girebilirdim. benimle ne derdi olduğunu tahmin etmek zor değildi ama şu anlık üç hakkım olsa birini bile kullanamazdım.
düşmanıma eğilip saniyeleri kaybetmeden yakasına yapıştım, hemen ardından hala parmaklarımın arasında olan metali boğazına yasladığımda başını geriye doğru itmişti. çenesini sıkıyor ve kısık nefeslerle bacağındaki kesiği yoklayarak arada bir sokağa dönüyordu.
"bana bak." yakasındaki tutuşumu sıkılaştırıp onu hafifçe dürterken dikkatini çekmek adına dizimle bacağına bastırdım. bakışlarını bana döndürdüğümde kaşlarımı havalandırarak boynundaki tehditimi hareketlendirdim. yutkunarak arkaya yasladığı elini hareketlendirmeye çalıştığı an kısıkça güldüm. sarışınlar her zaman aptal değildi. "deneme, sakın." neyden bahsettiğimi anlayarak tekrar geriye doğru kendini bıraktığında birkaç kere hafifçe burnumu çektim. havalar gittikçe soğuyordu.
"dökül." başımı sağa yatırıp ona boş gözlerimle bakmaya başladım. "kimsin, nesin, kime çalışıyorsun, hepsini." omuzlarımı dikleştirip ona daha da yaklaştığımda iddiayla gözlerimin içine baktı. onu çözememiştim henüz. bazı hareketleri onu gergin gösterse de bazen rahattı. vücut dilinde kendimi geliştireli çok oldu sanıyordum halbuki. bu çocuk beni yanıltmak için gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk2. || jikook.
Fanfictionhayatının en büyük kararlarından birini vererek evine geri dönen park jimin liderliği ele alır ve bu sefer onun için kendini yakması gereken jeon jungkook olmuştur.