cinderella's dead now - EMELINE
baş ağrısıyla gözlerimi araladığım sırada kapımın yumruklanması hiç yardımcı olmamıştı. sanki birisi beynime çivi saplıyor, kapının her yumruk sesinde çivi daha da derinlere gidiyordu.
dün gece alkol içmemiş, ona dönüşmüştüm. kendimi başka şekilde rahatlatamayacağıma emin olduğumdan başvurduğum bu yol bana kendime gelememeyi hediye etmişti. saat büyük ihtimalle öğleni geçiyordu.
bir anda aklıma minjae ile günler öncesinden planladığımız gezi geldiğinde gözlerimi hızla açıp kendimi tek hamlede yataktan aşağı attım. uzanıp önce kapımın kilidini açmış, sonra hemen odanın içindeki kişisel tuvaletime koşmuştum. içeri giren her kimse birazdan hoş şeylere şahit olmayacaktı.
tuvalete eğilip midemdekileri boşaltmaya başladığımda sırtıma değen elle namjoon'un geldiğini anlamıştım. o kapıyı ondan başkası öyle yumruklamaz, yumruklayamazdı. ekibin diğer üçlüsü aramızdaki mesafeyi kaldırmadan daha saygılı davranmaya başlamışlardı.
"ne yaptın kendine, inanamıyorum," namjoon yanıma eğilip elini alnıma atmış ve alnıma düşen saçlarımı tutmuştu, "seni duşa sokalım." namjoon'un kolumdan tutarak beni ayağa kaldırmasıyla hemen arkamdaki duşun içine girip yere oturmuştum. en son ne zaman bu kadar dağıttığımı hatırlamıyordum. en kötü liderdim şu anda.
"özür dilerim." mırıltım su sesine karışırken namjoon elindeki duş başlığını bana tutarak her yerimi ıslatmıştı. gözlerimi açtığımda acı çekiyordum, başımdaki çiviler hala yerini koruyordu ve namjoon'un beni yıkaması her şeyi düzeltebilecek tek şeydi.
ağzımı temizlememe yardım ettikten sonra tek eliyle duş başlığını tutmuş, diğeriyle saçımı yıkamaya başlamıştı. gözlerim kapalı bir şekilde oturuyor ve bekliyordum. birazdan daha iyi hissedecektim.
ben öylece otururken namjoon saçlarımı yıkayıp başıma hafifçe masaj yapmış, en sonunda suyu kapatmıştı. benden bir açıklama beklediğini biliyordum. gözlerimi yavaşça araladığımda onun da duşun dışına, hemen yere oturduğunu gördüm.
"üzgünüm." burnumu çekip başımı arkama yasladım. anlayışlı biriydi namjoon. geçirdiğim her kötü günde arkamda, her iyi günümde hemen yanımda olmuştu. biraz da olsa ona içimi dökecek ama gerçek hislerimi tam anlamıyla anlatmayacaktım. "seni hayal kırıklığına uğrattığımı biliyorum."
namjoon hızla başını iki yana salladı. "beni değil, kendini hayal kırıklığına uğrattın." bacaklarımı kendime çektiğimde elini bana uzattı. "seni korumaya çalıştığım şeyi yaptın kendine. bunu kabul etmiyorum jimin." haklıydı. ne söylese haklıydı ve şu an eski jimin olsa ağlamaya başlar, bir şeyler saçmalayarak kendini savunurdu.
"buna ihtiyacım vardı. iyi geldi." duraksayıp başımı hafifçe yana yatırdım. "onu gördüğümü biliyor olmalısın." bana mahcup bir şekilde baktığında ellerimi iki yana açarak etrafa bakındım. "ne yani, döndüğünü de biliyordun da bana oyun mu oynadın?"
"jimin, ben sana yalan söylemem." bu cümlesi çok fazla anlam içerse de sessiz kaldım. "ülkeye döndüğünü bilmiyordum. ta ki dün akşam o beni arayana kadar." elimi tutup beni sakinleştirmek istercesine gözlerime baktı. "beni aradı ve ilk yaptığı şey seni gördüğünü söylemek oldu. o an anladım geldiğini, senin de paramparça olabilme ihtimalini."
"paramparça değilim," diyerek sözünü kestim, "yalnızca hazır değildim. ondan nefret edemem ama ediyorum işte." namjoon parmaklarımla oynuyordu. "ona karşı bir şey hissedebileceğimi sanmıyordum bile. ama gördüğümde tek düşündüğüm şey ondan nefret etmem gerektiğiydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk2. || jikook.
Fanfictionhayatının en büyük kararlarından birini vererek evine geri dönen park jimin liderliği ele alır ve bu sefer onun için kendini yakması gereken jeon jungkook olmuştur.