4- now we got bad blood

281 46 19
                                    

bad blood - taylor swift

arabayı son gaz köklerken aklımdaki tek şey jungkook ve güzel giden hayatımı tekrar nasıl mahvettiğiydi.

onu ilk tanıdığım insana geri dönüşmüş, severek anlayışlı birine çevirdiğim adamın kırıntılarını bile bırakmamıştı. tek amacı benimle konuşarak dikkatimi çekmek değildi. kıskançlıktı yaptığı. koca bir yılın sonunda bir gün geri dönmüş ve hayatımda kim varsa onu buna pişman etmeye yemin etmiş gibiydi.

her istediğini yapabileceğini sanıyor ve sonuçlarını asla umursamıyordu. kendini hala lider sanıyor olmalıydı. dediği şeyler hala geçerliydi ve istediğine istediği emri verebilecekmiş gibi düşünüyordu.

bir yılda çok şey değişmişti. bütün düşünce yapım, kişiliğim, sevgiyi gösterme şeklim ve en çok da görme şeklim. şu zamana kadar hayatıma birini almış sayılmazdım. çoğu gecem kendimi ekibime adayarak geçmişti ve aynı onun dediği gibi, geceyi biriyle geçirecek kadar tanıma fırsatım olmamıştı. çok kolay tek gecelik ilişkiler yapabilirdim ama bunu tercih etmemiştim. kalbim yeterince kırıkken ucuz ilişkilerle her şeyi harcayamazdım.

uzun bir süre yol gelmiştim. sonunda kendimi jungkook'la kaldığımız hotelin önünde bulduğumda arabayı park etmiş, içeri adımlamıştım. kayıt bölümündeki kadının bakışlarını es geçme sebebim nereye gideceğimi biliyor olmamdı. asansöre binmeyi bile es geçerek merdivenleri birer birer tırmandım. camından atlayıp kendimizi kurtardığımız o oda ikinci kattaydı.

koridorun sonundaki odayı gördüğümde derin bir nefes aldım. saat on ikiyi biraz geçiyordu. orada olacağını söylemişti.

kapının önüne geldiğimde birkaç kez yumruklar gibi vurmuş, sonrasında hızlı nefeslerimin arasında sakinlemeye çalışarak beklemiştim. kapı çok bekletilmeden açıldı. dudaklarının arasında sigara bulunan jungkook yüzüme bakmadan geri çekilmiş, odanın içine ilerlemişti.

hızla içer girip kapıyı sertçe kapadıktan sonra ona döndüm. "her şeyi mahvettin, aptal!" bana dönüp bakışlarını vücudumda gezdirmeye başladığında ona doğru adımlayıp tüm gücümle onu ittim. "her şey bir görevdi, plandı. sen her şeyi batırdın!" delirecek gibi hissediyor, bencilliğini bir türlü mantığa oturtamıyordum. bana karşı hiçbir yanlışı olmayan birine verdiği zarar haddinden fazlaydı.

jungkook çatılmış kaşları ve anlamsız bakan gözleriyle bana bakarken ufak bir kahkaha attım. "bunca zaman sonra ortaya çıkıp bir de böyle bi şey yapıyorsun ya." kahkahamı kontrol edemiyordum, ya ona bağırmaya devam edecek, ya da gülecektim. sinirimi dışarı nasıl vuracağımı şaşırmıştım.

"bilmiyordum." jungkook oldukça sakin bir ses tonuyla konuştuğunda duraksayarak ona döndüm. birlikte o kadar çok şey yaşamıştık ki bu odada, bu anı yaşayacağımızı tahmin etmek aklımın ucundan bile geçmezdi.

"tabii ki bilmiyordun." elindeki sigarayı yaslandığı masanın üstünde duran küllüğe söndürdüğünde ona biraz daha yaklaştım. "neyi biliyorsun ki, jungkook, hm?" işaret parmağımı göğsüne bastırarak devam ettim. "sen hiçbir bok bilmiyorsun. sevmeyi bilmiyorsun." ona acımayacaktım. "sevilmeyi bilmiyorsun, bir yıl bile dayanamadın sevilmeye. sana köpek gibi aşık olan bir insanı o kadar sikine takmadın ki," tam gözlerinin içine baktım, "her an yanında olabilecek bir insanı kaybettin."

"jimin, lütfen," jungkook derin bir nefes alıp tam elimi tutacaktı ki anında geri çekildim, "lütfen bana izin ver." anında yüzüme alaylı bir ifade takınmış ve ellerimi sinirle saçlarımdan geçirmiştim.

"tabii, sana izin vereyim," konuşmaya başlarken aynı zamanda parmaklarımla saymaya da başlamıştım, "sana kalbimi vereyim, sana tüm sırlarımı açayım, seni en zirveye koyayım," kaşlarımı çattım, "ne için, arkamdan iş çevirmen için mi? yine beni," duraksadım. duraksadım ve devam edemedim çünkü jungkook dolu gözleriyle bana bakıyordu.

mørk2. || jikook.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin