sorry - halsey
"çıkabilirmişiz, efendim." minjae yatağından dikleşip kapıya döndüğünde ben de arkama dönerek birkaç saattir benimle kapıda bekleyen görevlisine döndüm. gereken tüm kontroller yapılmıştı ve artık çıkabilirdik.
sabahın en erken saatlerinde gelmiş ve bana getirdikleri sandviçle hızlı bir kahvaltı yapmıştım. ilk geldiğimde minjae uyuyor olsa da kontroller için uyandırmış ve gereken tüm her şeyi uyguladıklarında ona hafif bir ilaç vermişlerdi. sonuçları on, belki on beş dakika önce çıkmıştı ve ciddi bir sorunu yoktu. jungkook arkamdan yaklaşıp beni tutmadan önce karnına attığı güçlü tekmeyle kaburgalarını kırmıştır diye düşünsem de eziklik ve morluk dışında bir şey yoktu. ucuz atlatmıştık.
aklım hala karışık olsa da bu halimi korkuma bağlıyor, minjae'nin yanımdan ayrılmamasını istediğim için sürekli tedirginliğimi anlatıyordum. hiçbir zarar almamamdan memnun olsa da onu öyle gördüğüm için üzgündü. bana olanları kendi bakış açımdan anlatmamı söylediğinde tereddüt etmeden ona onun yanına gitmeye çalıştığımda birinin beni tuttuğunu, eliyle de ağzımı sıkıca kapattığını söyledim. sessizliğimin sebebinin bu olduğunu düşünüyordum.
ona eğer gerçekten ne olduğunu anlatsaydım neler olabileceğini bilmiyordum, jungkook ne kadar güçlü ve tehlikeliyse minjae'nin etrafındakiler de öyleydi. sahte sevgilim bir suçlu değildi ve kesinlikle her yönden masum biriydi. daha önce biriyle fiziksel kavga ettiğini bile düşünmüyordum. babasına rağmen böyle yetişmişti.
"bebeğim, benimle gelmek ister misin?" minjae yardımımla yataktan kalktığında sormuştu. tabii ki isterdim, amacım da buydu.
onu başımla onayladım ve odadan çıktık. etrafımızı saran üç korumayla beraber asansöre binmiş ve oldukça sessiz bir şekilde hastaneden çıkış yapmıştık. aracımız çoktan kapıdaydı. biz minjae ile arkadaki arabaya binerken korumaları öndeki arabaya yerleşmişti. nereye gittiğimizi bilmesem de sorun yoktu.
minjae bana dönüp gülümsediğinde elimi yanağına yerleştirdim. gözlerinin içinin parladığını görmemek için kör olmak gerekirdi, beni gerçekten seviyordu. ona karşı bir şeyler hissetmemin imkanı vardı, eğer onunla rastgele tanışsaydım büyük ihtimalle ondan hoşlanırdım. ilgiliydi, etrafımdayken neşeliydi ve sevdiğini hissettirebiliyordu. ona karşı duygusal bağlanmamam gerektiği sürekli aklımın bir köşesindeydi. tedbirliydim ve bu yüzden ona baktığımda hissettiğim tek şey iyi biri olduğuydu.
"iyi ki varsın," dudakları yavaşça kıpırdatarak fısıldar bir şekilde konuşmuştu, "seni seviyorum." kendimi kötü hissediyordum, yüzüm gülümsese de içimde ufak bir yangın başlıyordu. liderliğe başlarken duygularımı bir ormana çevirmiş ve yakmıştım. hedeflerime, özellikle kötü şeyler yapmış birine karşı ne suçluluk ne de acıma hissedemezdim.
şu an üzülüyordum.
bir sözümü daha çiğneyerek ona üzülmüş ve kendime kızmıştım. abartmayabilir, onunla yalnızca flört edip belki işler bu kadar ilerlemeden bir şekilde babasına ulaşabilirdim. bu kadar güvenilir olmazdım belki ama onu incitmezdim de.
"ben de seni seviyorum." aynı şekilde fısıldarken kalbimin kırılma nedenlerinden birini fark ettim. deja vu yaşamaktan nefret ediyordum. bu başlarda daha çok oluyordu tabii ki, jungkook'tan sonra elimi ilk tutan ve beni ilk öpen kişiydi. her temasımızda onu hatırlıyordum ama bir süre sonra geçmişti, özel kelimeler bana onu hatırlatıyordu sadece. tam buna şükrederken tekrar jungkook'un hayatıma girmesi tekrar her an deja vu yaşamamı sağlamıştı.
minjae'nin omzuna başımı koyduğumda aklımdaki tüm düşünceler kaybolmuştu. fazlasıyla yorgun ve uykusuzdum. yolumuzun ne kadar olduğunu bilmesem de biraz gözümü kapatmam iyi gelebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mørk2. || jikook.
Fanfictionhayatının en büyük kararlarından birini vererek evine geri dönen park jimin liderliği ele alır ve bu sefer onun için kendini yakması gereken jeon jungkook olmuştur.