20 Haziran 2013
Haplarımı almadığımı fark eder etmez, kapımı sesli bir şekilde çarparak açtılar. Ne olurdu ki sanki söylemeseydi? Zaten yeterince şey deneniyordu üzerimde. Günlük aldığım lacivertimsi sıvı -ki tadı gerçekten berbat- beni daha da güçsüzleştiriyor, uyuşturuyordu. Onları almama gibi bir şansım olmuyordu çünkü önümdeki bana o ilacı teslim eden kişi gözünü kırpmadan bakıyordu. Kafama dikmekten başka çarem kalmıyordu.
* * *
"Sana bunu getirdim." konuşan minik Duru' ydu. Ona da fazlasıyla acı çektiriyorlardı. Oysa o daha 7 yaşını yeni bitirmişti. Oda da sıramı beklememi söyleyip gitmişlerdi. Minik, elinde kıp-kırmızı bir elma tutuyordu.
Gözüm elmaya kaymıştı. Göz alıcıydı, parlaktı ve tabi kıp-kırmızı."Bunu da nerden buldun?" Asıl sormam gereken soru buraya nasıl girdiğiydi. Bu çok tehlikeliydi, yakalanırsa karanlık bir odaya kitlenecekti. Orada herşey bu çocukların üzerine kurulmuştu. Herşeyleri biliniyordu. Zamanla oluşan fobileri. Hiçbir zaman elde edemedikleri hobileri. Herşeyleri en ince detaya kadar not edilmişti, ve eğer kurallar ihlal edilirse istemedikleri son şey uygulanacaktı. Bunu birkaç kere yaşamış olduğum deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum.
"Duru. Canım, miniğim, hemen çık burdan. Bunun için çok teşekkür ederim ama kendini tehlikeye atıyorsun, yapma.. Hadi git şimdi."
Alnına minik bir öpücük kondurdum. Elindeki elmayı da alıp kıyafetimin biryerlerine sıkıştırdım, en azından denedim.
Bana neşe saçan gözleriyle baktı ve sarı saçlarını sallaya sallaya yanımdan uzaklaştı. Tam kapıyı açmıştı ki, karşısında iri gözlükleriyle ve gayet sade olan siyah etek beyaz gömlek ve yine siyah ceketiyle İris duruyordu. Hayır! Bu şu an oluyor olamaz. Duru gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu. Kaç miniğim, ne olursun kaç.
"Şey, ben.."
Duru olayı izah etmeye çalışıyordu ama buna izin bile vermediler.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun burada?!"
Bana daha da yaklaştı ve sıkıştırdığım yerden neredeyse düşmekte olan elmam sonunda yerle buluştu.
"Aaa, bakın burada ne varmış. Kim yürüttü bunu, çabuk cevap verin!."
İkimizde dilimizi yutmuştuk. Ama konuşmam, ve Duru' yu korumam gerekiyordu.
"Ben." Dedim kısık çıkan sesimle.
"Ah, canım ne yazık ki sana güvenemiyorum. Ne de olsa sen bizim ilk göz ağrımızsın. Ne de çok severiz seni bilirsin."
Bana yaklaştı, yaklaştı ve yere çömeldi. Elmayı aldı ve yere sertçe attı. Elma parçalanmış ve suyu da yere akmıştı.
"Şimdi. Eğer seni de böyle parçalamamı istemiyorsan bücür- duru' ya sesleniyordu- bir daha asla böyle birşey yapmayacaksın! Anladın mı beni!"
Elleriyle arkasında bir şeyler çeviriyordu İris. Bana yaklaştı ve yaklaştı. Nefesimi tutuyordum.
"Ah be güzelim." saçımın ön kıvrımlarını okşuyordu. Gözlerinde merhamet mi görmüştüm. Hayır! Bir şey planlamıştı.
"Kaderin böyle yazılmış. Yazık sana. Ama ne yapalım, bize de seninle başa çıkmak düşer." Dedi alaycı bir ses tonuyla.
Sol elini hızla arkasından çıkardı ve koca bir iğneyi çok sert bir şekilde boynuma sapladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalan
Science-FictionDaha önce hiç hissedilmemiş duygular, hiç görülmemiş cisimler, yaşanmamışlıklar. Herşeye kolayca kanmasını sağlar insanın. Daha önce hiç kandırılmamıştır çünkü. Kendini bildi bileli var olduğu yerden uzaklaşan Kayla, kendisini bir boşluğun içerisin...