Gökçe Aybora Tunçsoy adını meslek camiasında duyurmuş başarılı bir arkeologdu. Bu başarısını verimli bir çalışmaya borçlu olduğuna inanıyordu. Onu bağlayan bir ailesi veya delicesine aşık olduğu bir sevgilisi yoktu. Bu yüzden onun deyimiyle kendisin...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Ve tekrar döner kader çarkı. Başladığı ve bittiği noktadan"
Hiçbir şey göremiyordu.
Kalın bir sis tabakası gözünün alabildiği her yere yayılmıştı. Yeryüzünde dolaşan bulutları andıran sis sadece bastığı toprağı görmesine izin veriyordu.
Genç kadın başını eğip ayak parmaklarının gömülü olduğu nemli bitki örtüsüne baktı. Tecrübelerine dayanarak bilinmez bir dağın zirvesine yakın bir noktada olduğunu tahmin etti. Çünkü üzerine bastığı bitki örtüsünü sadece kazı yaptığı dağlarda görmüştü. Ayrıca bitkilerin altındaki soğuk sert toprağı da hissedebiliyordu. Bunlar tahminlerini doğrulayan şeylerdi. Asıl sorun şuydu ki; Hangi lanet dağın zirvesindeydi ve bu garip giysilere rağmen neden üşümüyordu?
Genç kadın siyah saçlarıyla tezat, sırtını ve göbeğini açıkta bırakan, beyaz şeritlerden oluşan, tül etekli garip kıyafetine baktı. Kıyafeti sadece bu beyaz tül karmaşasından ibaretti. Üzerinde onu sıcak tutacak herhangi bir palto yada kazağı yoktu. Daha da önemlisi bir iç çamaşırı bile giydiğini hissedemiyordu. Normal şartlarda bu iklimde bu kıyafetleri giymek onun hipodermi geçirmesine neden olmalıydı.
Genç kadın bir kez daha cevabı bulabilmek umuduyla bir kez daha çevresine bakındı. Ancak ne kadar bakarsa baksın tanıdık hiçbir şey göremedi.
Karamsar bir şekilde iç çekti. 'Umarım geçen sefer olduğu gibi bu sefer de zehirli bir mantar yada gaz yüzünden halüsinasyon görmüyorumdur' diye düşündü.
Bir kaç uzun saniye boyunca hiçbir şey olmadı ama sonrasında garip bir çekim hissetmeye başladı. Sisin içindeki bir şey onu belli bir noktaya doğru çekiyordu.
İşte o an bedeni kendi kontrolünün dışında hareket etmeye başladı. Önce bir adım sonrasında onu takip eden iki adım daha attı. ilk başta buna direnmeye çalıştı. Ancak vücudu onu dinlemiyordu. Çoktan kendisinden bağımsız olarak çekimin olduğu noktaya doğru hareket etmeye başlamıştı bile. Yürümeye devam ederken çekim daha da güçlendiğini hissetti ve sisin içinde bir parıltı ortaya çıkmaya başladığını gördü.
Soğuk, buz mavisi renginde bir parıltı genç kadın yaklaştıkça artmaya başladı. Bir göz yada bir yıldız gibi görünüyordu.
Büyülenmişçesine yıldız göze bakarken 'Belki de her ikisidir' diye düşündü.
Bir şeylerin yanlış olduğunu hissedebiliyordu. İç güdüleri adeta çığlık çığlığa bağırarak onu uyarıyordu. Fakat yıldızdan göz onu o kadar büyülemişti ki bunun üzerine düşünememişti bile.
Genç kadın hipnotize olmuş bir şekilde yürümeye devam ederken önce çıplak sırtında güçlü bir sıcaklık hissetti. Sonra gür bir erkek sesinin lanetler okuyarak homurdandığını duydu. Şaşırtıcı bir şekilde bu onu kendine getirdi. Yürümeyi kesti ve başını çevirip sesin kaynağına baktı.
