Arkasında bıraktığı sokak onun sırtında büyük bir kambur oluştururken, omuzları daha fazla bu ağırlığı kaldıramadığından çökmüştü. Ne yaparsa yapsın kendini bu sokakta, bu evin önünde dikilerken buluyordu birden bire. Mutlu olduğu zamanlarda bile buraya geliyor yüreğinin karanlıkla kaplanmasına neden oluyordu. Kendine mutlu olmayıda haram kılmıştı, o gün orada bir şey yapmadığı için kendini affedemiyor ve geçmişin arkasından bir gölge gibi gelmesine izin veriyordu.
Bunu kendine bile bile yapıyordu çünkü mutlu olmaya hakkı yoktu. Ne zaman ki içinde ki çocuk onu affeder, ona gülümserse şayet o zaman tam anlamıyla bırakabilirdi geçmişini. Ama kendi de biliyordu ki böyle bir şey imkansızdı. Ona gerçek mutluluklar her daim haram kılınmıştı bu kendisine verdiği ve yıllardır süregelen bir cezaydı. Böyle olması gerekiyor ve böyle de oluyordu.
Elini cebine attı sigara paketini ve çakmağını çıkartıp paketten bir dal alarak dudaklarına götürdü. Dudaklarıyla dalı sıkıştırarak ateşledi zehir saçan ama kendisine iyi gelen sigarayı. Biliyordu bu bağımlılığı onu bir gün öldürecekti ama kendine engel olamıyordu. En çok istediği şey de bu değil miydi zaten ne kadar korksa da her defasında bunun için çabalamıyor muydu? Ölüme kucak açmak için çarpmıyor muydu yüreyi heyecanla. Sigaranın zehirli dumanını içine iyice hapis ederken buruk bir gülümseme peyda oldu dudaklarında.
Eskiden nefret ettiği içtiği için annesi ve babasıyla kavga ettiği, dalları gizlice kızıcaklarını bile bile kırdığı zamanlar aklına geldi. Küçüklüğünden bu yüzden de utanıyordu, hak etmiyordu onun hala küçük de olsa bir kısmında yaşamasını. Onu izledikçe acıyor muydu acaba içindeki küçük hali. Elbette acıyordu çünkü kendi bile kendine acıyordu, acınası bir varlıktı ona göre yaşamayı hak etmeyen ama hala daha ufacık da olsa yaşamak için umut beslemeye devam ediyordu.
Bazen hayaller kuruyor hafif de olsa onlara inanarak mutlu oluyordu. Sonra aklına dolan görüntüler ve seslerle yüzünde dona kalan gülümsemesi ve kırık kalbiyle orada öylece dikiliyordu. Bu yüzden artık hayal kurmayı da bırakmıştı çünkü eninde sonunda hayatın sillesini yiyerek kendine gelmesi sağlanıyordu.
Kafasını eğdiği yerden kaldırarak geldiği mahalleye baktı. Arkasında bıraktığı sokaktan taşınırken öyle umut doluydu ki bitmişti sonunda o kötü günler diye düşünmüştü yüzündeki çocuksu mutluluk ve tebessümle. Fakat nerden bilebilirdi ki onu daha kötü günlerin bekleyeceğini, nerden bilebilirdi ki eskisinden daha derin ve onarılamaz yaraları bu evde alacağını. Bilemezdi, kimse bilemezdi çünkü kimse onu anlamaz ve dinlemezdi. Herkesin istediği olur ama ona söz hakkı gelince hemen es geçilir ve başka konuya geçerlerdi. Bu yüzdendir ki kendini konuşmalara, kendini anlatmalara kapatmıştı.
Gözleri evin penceresine çarpınca onu öldürecekmiş gibi bakan kadının gözleriyle birleşti gözleri. Korku bütün bedenini ele geçirdi lakin dışardan belli etmedi. İçi tir tir titrerken dışından verdiği tepki sadece derin bir nefes almak olmuştu. Hissizleşmişti eskisi gibi içten içe mutlu olmayı istedi, insanlara sonuna kadar güvenmeyi istedi ama yapamadı. Kimseye ne güveni ne inancı kalmıştı.
Ayakları yavaş yavaş adımladı ve binanin girişine gelince durdu. Başlıyordu işte yeniden her gün olanlar bugünde olacak ve bitecekti. Elini kaldırarak kapıyı ittirdi ve onu Azrail gibi bekleyen kadına çevirdi bakışlarını. Ölürken Azraile gerek yoktu bu dünyada Azraili yanı başındaydı ya zaten. Ayakkabılarını usul usul çıkarttı ve içeri ayakkabılığa koyarak olucakları beklemeye başladı.
Kapı evi yıkacak gibi sertçe kapandı ve bakışları sinirli ela gözlerle kesişti. Kadın adeta üstüne atalayarak saçını çekmiş ve onun canını yakmak istercesine saçlarına abanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Atlı
Roman pour AdolescentsKesitt Kulaklarıma ulaşan boğuk bağırış sesleri duyuyordum. Biraz dinlemeye devam edip uyumaya karar vermışken artan bağırış sesleriyle derin uykumdan uyandım. Başta ne olduğunu anlamasam bile sonradan anne ve babamın seslerini net bir şekilde birbi...