Adım Gamze.
İsmimin aksine bedenimde tek bir tane dahi gamzem yok. Tabi bacaklarımdaki iri selülütleri saymazsak. Annem babamın yanağındaki aşık olduğu küçük çukurdan esinlenip koymuş adımı. Şimdi 25 yaşındayım. Bursanın küçük bir mahallesinde oturuyorum. Daha doğrusu oturuyoruz. Bizimkisi bir aile apartmanı. Dört katı da hınca hınç dolu olanından.
Giriş katta dedemler küçük amcamla, üçüncü katta halam ve çocukları, en üst katta diğer amcam ve ailesi kalıyordu.
Ben ikinci katta büyük amcam ve ailesiyle kalıyorum. Baba tarafından kalabalık bir aileyiz. Babamlar dört erkek üç kız kardeşler.Annemse garibim kimsesizdi. Yetimhanede büyüdüğü için babamın ailesi annemi hiçbir zaman bağrına basmadı. Neymiş efendim soylarına yakışmazmış. Sorsan hepsi padişah torunu. Bir tekinde bile annemdeki ruh yüceliğini görmedim oysaki. Ama babam annemi o kadar çok severdi ki yakınlarının aksine, kimseyi umursamadan annemi kendi ailesinden dahi korurdu.
Dedem zamanında köydeki tarlaları satıp, bu binayı oğullarıyla beraber yapmış. Niyeti tüm aileyi hep bir arada tutmakmış. Babam annem burda rahat olmayınca hissesinin karşılığını alıp başka bir eve çıkmış annem bana hamileyken.
Ama kader işte beni tekrar bu binaya getirmişti. Getirmişti ya ben bu koca binaya bir türlü sığamamıştım.
Bu koca evde banyonun yanındaki kilerden bozma odamda bir yatağım bir de komedinin zar zor sığdığı yerde on senemi geçirdim.
Oda o kadar küçüktü ki yatağımın yanında anca yürüyordum. Aslında burası evin ikinci tuvaleti olacakken yengem kiler olsun, öte beriyi koyarız demiş içini düzenlerken. Öylece boş kalınca da, ben de öte beri olarak oraya yerleştim işte.
Kitaplarım valizlerimde yatağımın altında, eşyalarım açıkta iki büyük çamaşır sepetiyle yatağın ayak ucunda duruyordu. Tek bir komidini duvarla yatak arasına zorla sıkıştırıp başlığıma koymuştum. Üzerinde minik bir gece lambası koymuştum kitap okumak için. İç çamaşırlarımı da içine koyuyordum. Sonuç olarak burası küçük bir fare deliğinden fazlası değildi. Belki biraz hallice.
Duvarda ki küçük tuvalet camını amcam üç yıl önceki yaz çok sıcak geçince bana acıyıp kırdırmış, normal bir pencere taktırmıştı. Şimdi en azından havadar bir delik olmuştu.
Burda insan yaşar mıydı? Normal bir insan yaşayamazdı herhalde ama ben yaşıyordum mecburen. Ailem dediğim insanlara sorsan bu evde o kadar çok yer kaplıyorum ki anlatmaya kelimeleri yetmezdi. Çarşaf çarşaf dökerdiler ortaya onlara senelerdir verdiğim sıkıntıları.
Annem babam dünya iyisi insanlardı. Yazık ki ikisini de çok erken kaybettim. Annem ben on yaşındayken tekrar hamile kalmış. İkiz kardeşlerim olmuştu. Kardeşlerim normalden çok erken doğunca hayata tutunamamışlar. O dönemde uzun süre hastanede kalan annem de rahatsızlanmış. Bir türlü tam toparlayamamıştı.
Yıllar geçtikçe hastalığı ilerlemiş. Kanser sanmışlar önce ama değilmiş. Çok sonra öğrendik. Bulaşıcı bir enfeksiyon kapmış. Nasıl olduğunu şimdi bile bilmiyorum ama tedavisi mümkün olmadı. Babam bu uğurda varımızı yoğumuzu harcadı da ne çare şifa bulamadı annem.
Annemi toprağa verdiğimden bir yıl sonra da babamı kaybettim. Kalp krizi dedi doktor. Canı gibi sevdiği karısını kaybetmeye kalbi dayanamadı güzel babamın. Daha annemin acısının koru dinmeden yeni bir ateşe tutuldum. Kayıplarım öyle derinden sarstı ki beni kendimi de kaybettim sanki. Özümü benliğimi yitirdim. Bir başıma kaldım şu koca dünyada.