************
Esma dedim kendime. Senin adın Esma. Esme değil.
Sen annen değilsin. Onun tırnağı kadar etmezsin. Ne onun sabrı var sende ne gücü ne de aklı. Ağlayarak elimdeki su şişesini sıktım. Sahi ne kadar da aptalmışım ben.
Kaç tane örnekle büyüdüm ben oysaki. Bu gözler kaç hayırsız daha görmeliydi birine av olmamak için.
Boğuluyordum sanki. Tüm hisler galeyana gelmiş nefesimi kesiyordu. Ama biri vardı ki öldürmeden canımı alıyordu sanki. Acı kavuruyordu beni. Öfkeye, ihanete, aldatılmışlığıma, bir başıma kalmanın korkusuna değildi bu acı. Anamın benim için yapmak zorunda kaldığı şeyin vicdan yarasıydı bu sızlayan. Var gücümle bağırsam şu içimi parçalayan acıyı söküp atabilir miydim sahi dışarı?
Güzel anam ağlama demişti bana az önce. Ben iyiyim aptal kızım ne yaş döküp durursun? Nasıl iyi olacak benim anam. Otuz senedir tuttuğu yeminini kızının aptallığı yüzünden bozmak zorunda kalmış. Gururu canından kıymetli anacım, kırmış o gururu kızı için. Benim anama gururu hariç ne bırakmışlardı o evde? Onu da kızı bunca yıl sonra almıştı elinden.
Titrek ellerimi montumun cebine sokup telefonu çıkardım. Otobüsümün kalkmasına yirmi dakika kalmıştı. Hızla kalktım yerimden. Gözlerim denizin üzerinde dolaştı uzun uzun. İlk görüşümde nasıl şensem şimdi o denli soğuğum bu mavi deryaya.
Kol çantamı ve küçük valizimi alıp kalktım. Hemen arkamda Harem otogar duruyordu. Tam iki buçuk sene önce bir gece yine burda bir otobüsten inip başlamıştım bu şehirdeki hayatıma. O zaman da korkuyordum ama şimdinin aksine çokça mutlu ve heyecanlıydım.
Arkana bakma dedim kendime. Valizimi kaptığım gibi karşıya geçtim. Kalabalıktan korkan Esmaya sus dedim. Daha da bir şeyden korkmayacağız. Bir başımızayız bundan sonra. İtinden de uğursuzundan da ürkmeyeceğiz ki ayakta kalalım. Tabelaları okuya okuya bilet aldığım firmayı buldum. Bineceğim otobüs de tam önüne yanaşmıştı zaten. Valizimi bagaja yerleştiren muavin on dakikaya kalkarız dedi yüzüme dikkatle bakarak.
E ne haldeydim az çok tahmin ediyordum. Şişmiş kızarmış gözler, tabi burnum ve dudaklarım da halimi pek saklamıyor olsa gerek. Hızlıca lavaboya gidip geleceğimi söyleyerek yerini sordum.
"Tamam abla bekleriz seni merak etme" dedi. Halime acımıştı besbelli.
Muavin çocuğun tarif ettiği yere gidip lavaboyu bulmam dakikalarımı aldı. Akşam vaktiydi ama burda devamlı bir insan kalabalığı vardı. Tuvalette ihtiyacımı giderip bol suyla yüzümü yıkadım. Başımdaki şal iyicene kaymıştı. Hızlıca çıkartıp önce bonemi tekrar bağladım. Sonra da şalımı örttüm. Ah anacım. Ne çok derdin saçını kapat kızım diye. O zamanlar inat eder karşı dururdum ya şimdi hatrıma düşünce bir de buna ağlayasım geldi. Şu geçen zamanda ne çok şey değişmişti.Hızlıca tuvaletten çıkıp otobüse döndüm. Henüz bir hareket olmadığına göre geç kalmamıştım demek ki. Çantamı sıkıca tutup hadi bismillah dedim. Yedi numara olan koltuğumun yanına geldim. Tek koltuk olmasını özellikle istemiştim. Nezaketen dahi olsa kimseyle iki kelime edecek gücü bile bulamıyordum kendimde. Montumu çıkarıp yukarıdaki bölmeye koydum. Bir an çantamı da koymayı düşünsem de vazgeçtim. Varım yoğum bu çantadaydı. Valizimde de küçük bir miktar para olsa da asıl güvencem elimdeydi. Kaybetmeyi göze alamazdım. Çantamı kucağıma koyup oturdum.
Zaten yolum da altı yedi saat sürüyormuş. Asla uyuyamayacağımı bildiğim için gerilmeye de gerek yoktu. Muavinin seslenmesiyle küçük bir hareketlenme oldu. Dışardaki yolcular birer birer yerini alırken otobüs hafif bir titremeyle çalıştı. Bu şehre Allah izin verirse dönmemek üzere veda ediyordum. Yirmi ikisinde güzel bir saffetle bu koltukta oturan kız değildim artık. Bir kaç ay sonra yirmi beş yaşında olacak hatalarının bilincinde bir kadındım.