2. Bölüm "ELİF"

80.7K 1.3K 471
                                    

Ben Elif. Yarın on sekiz yaşına gireceğim. Büyük bir köyün küçük bir evine doğan zavallı bir kızım. Zavallılığım ne elimin ayağımın olmamasından ne yüzüne bakılmaz bir pespaye olmamdan ne de fukaralıktan. Benim zavallığım adi, paragöz bir babayla ondan daha sefil bir anneye evlat olmamdan beri geliyor.

Bir ağabeyim, beş tane de kardeşim var. Anne babamın yapmayı başarabildiği tek şey akşam odaya kapanıp çocuk peydahlamak. Ulan birini, ikisini yaptınız tamam da madem bakamıyorsunuz döllerinize sahip çıksanız ya.

Annem millete karşı kalabalık duracam diye fırsatını buldumu karnını şişirtir. Babamın biz zaten umrunda değiliz. Onun bazen, bize de duyurarak anama dediği gibi derdi sikini sokacağı bir sıcak delik.

Gerçi ben kıymete binmiştim ya şimdi...

Dört koyun bizim burası için iyi para demek. Elden aldığı beş tam altını da sayarsak sayemde epey kara geçmişti.

Salonda oturmuş etrafıma bakıyorum. Sinir ve üzüntümden üç gündür hiçbir yere el vurmamıştım. Kardeşlerim ve ev perişan duruyordu. Annemin bu hal umrunda bile değil. Akşama yemeğe kıracak beş altı yumurta varsa evde gerisini düşünmez. Ben de artık yıldım.

Ev ev değil ki tam bir curcuna yuvası. Küçük iki divanlı bir salon, salondan daha küçük iki oda. Aslında önemli olan büyüklük, zenginlik de değilde içinde gerçek anne baba yok.

Biz üç kız içerideki oda da, annemle babam diğer odada, iki erkek kardeşim de salonda yatardı. Benden iki sene büyük olan ağabeyim İsmet geçen sene elinin ekmek tutabileceğine inanınca çekip gitmişti. İyi de yapmıştı hani.

Babam, garibi on yaşından beri tarlalara ırgatlığa gönderir, eline tek kuruş bırakmadan alırdı. Biz kızlar bu zulümden korunabiliyorsak annemin annesı sayesindeydi. Nineme göre kız çocuğu el kapısına salmak ayıptı. Anneme babadan kalma bir maaş vardı. Nenem babama karşı durur, kızları tarla tabana saldığını duyarsam kestiririm maaşı derdi. Babam paradan olacağına canından olurdu. O yüzden evde çalışır, kendi yarım dönüm tarlamızda nineminde yardımıyla bir şeyler ekip biçerdik.

Annem çirkin sayılmasa da güzel bir kadın da değildi. Babam da görünüş olarak orta halli bir adamdı. Ben biraz babamı andırmakla beraber onlara pek benzemiyordum. İlkin komşu ablaların söylemesiyle, sonra da büyüyüp aklım ermeye başladıkça fark ettim güzelliğimi.

Ondördüme geldiğimde yaşıtlarımın hepsinden fazla serpilmiştim. Boy atmış, etimi doldurmuştum. Kızlar atletlerinin içine pamuk koyup göğüslerini şişirirken benim memelerim şimdiden avuç dolduruyordu.

Yüzüm de güzeldi. Ne bir leke, ne bir kusur vardı esmere çalan tenimde. Burnum düzgün, dudaklarım dolgundu. Kara kaşlı, uzun kirpikli, elaya çalan kahve gözlüydüm. Ninem alıştırmıştı beni saçımı kesmez tarayıp örer tepemde toplardım ama bazen kızıp sinirlendim mi açar, çember bile örtmeden çıkardım dışarı. O zaman kara, gür saçlarım kalçamın üstüne kadar şelale gibi dökülürdü.

Annem çocuklarını sevmez ya, millete övünmeye sıra gelince bir numara olur. Birilerinin yanında susmaya dayanamaz ahu gözlü kızım diye sever görünür beni.

Ben bu güzelliğin kârını gördüm mü?

Allah var şimdiye kadar hiç görmedim. Daha ondördümde üstüme dönen gözlerin bakışı değişmeye başladı. Erkekler arsızca, kadınların bir kısmı kıskançlıkla, bir kısmı da kınayarak baktı bana. Neymiş erlerini, oğullarını yoldan çıkarırmışım.

AlevHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin