Sırama kafamı koyup gözlerimi kapadım. Dün yaptığım şey üzerine Felix'i ne kadar üzdüğümü fark ettim çünkü. Çocuk normalde yerinde duramayan etrafa gülücükler saçan biriydi, ve şuan sırasında transa geçmiş gibi oturuyor.
Ben sınıfa girince de gözlerini kaçırdı. Onu hem utandırmış hem de üzmüş olmalıyım. Ben bipolar falan oldum sanırım... Dün çocuğa kızıp kendimi haklı bulurken bugünse o sözleri söylememem gerektiğine kanaat getiyordum. Aptalın tekiyim...
Kafamı kaldırıp Felix'e baktığımda bana bakıyordu, ben ona bakınca gözlerini kaçırıp kapıya döndü. Çok tatlıydı. Fakat bunu yapmasına sebep olan kötü sözleri ben söyledim. İşin gerçekliğine varınca yüzümdeki tebessüm silindi. Ona ben sebep oldum, üzülmesine. Normalde hemen yanıma gelir harika bir şekilde günaydın derdi.
Kapıdan giren Jisung bu hâlimize şaşırarak hızla yanıma geldi. "Neyiniz var sizin? Normalde ya sen Yongbok'un yanında olurdun, ya da o senin yanında." dedi. "Dün çok ağır sözler söyledim ona. Ahh, lanet olsun!" diyerek kafamı tekrar sıraya gömdüm.
"Ne gibi ağır sözler Hei?" diyerek çantasını bile bırakmadan önümdeki sıraya bana dönük oturdu. Kısık çıkan sesimle cevap verdim. "Benden hoşlandığını çocukça kıskançlıklarla göstermene gerek yok Yongbok, gibi ağır sözler..."
Hızla kafamı eliyle kaldırarak kendisine bakmamı sağladı. "Bunu cidden söyledin mi Cho Hei!?" dedi yüksek sesle. Sınıftakiler bize dönünce "Ne bakıyorsunuz, sanki köpek yiyoruz." dedi aynı tonla. Bu lafına gülmemeye çalışarak "Jisung, ben cidden anlık sinirle söyledim. Yardım et, çok pişmanım~" dedim.
"Kendi girdiğin bok çukurundan kendin çık Cho Hei-shi. Hak ediyorsun bunu." dedi ve kalkıp kendi sırasına oturdu. "Ama Jisung-ie~" dedim ağlamaklı bir sesle. Bu yüzden tüm sınıf bize döndü. Onları önemsemeden onun yanına ilerledim, "Lütfen Jisung, cidden çok pişmanım yardım et." dedim ikimizin duyabileceği bir ses tonuyla.
Bakışını bana çıkardı, dolu gözlerimi görünce o da ayağa kalktı. "Ama birtanem ben de anlamam ki bu aşk işlerinden." dedi gözlerimi silerken. "Ben ne bok yiyeceğim o zaman" dedim. "Bilmiyorum, git Hyunjin'e sor. O bilir." dedi. Söylediği şeyle gözlerim açıldı, haklı Hyunjin bilir! Teşekkür amaçlı yanağına bir öpücük bırakıp hızla sınıftan çıkmak üzere arkamı döndüm. Keşke dönmeseydim...
Tüm sınıf bizi dizi izler gibi izliyordu. Gözlerim hızla Felix'i buldu. O da bizi yanlış anlamıştı. "Aklınızdaki saçma düşünceleri bir kenara atın. Jisung benim kaç yıllık arkadaşım, kardeşim. Yani öyle birşey yok." diye açıkladım gözlerimi ondan çekmeden. Jisung ben konuşunca "Go sis!" demişti.
Ona göz devirip hızla sınıftan çıktım. Hyunjin'in sınıfına girdim. Bana bakanlara ne bakıyorsunuz gibisinden birşeyler geveleyip Hyunjin'i kolundan tuttuğum gibi kaldırmaya çalıştım. Evet çalıştım. Çünkü yerinden kalkmamıştı. "Hyunjin kalk şuradan. Sana ihtiyacım var." dedim. "Kolumu kırıyorsun bırakır mısın Hei?" dedi abartılı bir şekilde. Ben kolunu bıraktığımda sırasına düşünce bağırdı ve "Ahh, görüyorsunuz beni dövüyor!!" dedi.
Ona göz devirip "Hyun, cidden sırası değil. Önemli, gel işte." dedim. Bir anda ciddileşip "Bir sorun mu var?" diye sordu. Kafamı aşağı yukarı salladım. Yanındaki boşluğu göstererek oturmamı işaret etti.
"Ben bir bok yedim." dedim sadece ikimizin duyabileceği bir sesle. "Bana geldiğine göre aşk işi. Dökül." dedi benimle aynı ses tonunda. Kendimi toplamış anlatmaya çalıştım: "Ben şeye...eem...şey-"
"Kime, kızım söyle!" diye çıkışınca ağzımdan hemen ismi döküldü, "Felix." Şaşkınlıkla ayağa fırladı ve "Daebak! Ondan mı hoşlanıyorsun!" diye adeta bağırdı sınıfın içinde. Herkes bize dönerken yüzümü saklamaya çalıştım. "Salak herif! Niye bağırıyorsun!" diye mırıldandım Hyunjin'i oturması için geri çekerken. Özür dileyince bende konuşmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aussie Lovers {Lee Felix}
FanfictionAvustralya'dan gelen Bang Cho Hei ve aynı şekilde Avustralya'dan gelen Lee Felix... Bu ikilinin güzel hikayesi (Girl x Felix) Smut yok.