Gözlerimi önümdeki bir kase pirinçten ayırmadan konuşulanları dinliyordum. Umarım Minho oppanın dediği gibi konuşabiliriz ve orta bir yol buluruz. Böyle olunca kalbim sızlıyor. Onu utandırdım, üzdüm hemde çok. Nereden dediysem o lanet sözleri.
"Abicim yemeğini yesene."
Abimin bana seslenmesiyle yemeğimi yemeye başladım. Abim kıkırdayarak bana döndü ve "Sen Minho'nun bir arkadaşını getireceğini söylemiştin, neden direk Yongbok olduğunu söylemedin?" dedi. Karşımdaki kişiye bakıp sinirle "Bana söylememişti çünkü." dedim.
Minho oppa bana göz devirip "Mashiro'yu getirecektim ama işi çıkmış." dedi. Bende aynı şekilde gözlerimi devirip nefes verdim. "Bu kızda ne işkolikmiş. Geçen gün kızı kıskandıracağız diye ne hallere girdik ya!" dedim biraz yüksek sesle. Abim sesimi alçaltmam konusunda beni uyarırken Felix kaşlarını çatıp "Ne hallere girdiniz?" diye sordu.
Minho oppa kıkırdayarak yemeğini ağzına attı ve ağzı dolu bir şekilde "Çok pis sevgili gibi görünmüştük ama ya! Taehyun nasıl da kalmıştı ortada!" dedi. "Lan çocuk senin yüzünden kalpten gidiyordu! Neyin kafasını yaşıyorsun ya sen?" dedim. Sonra aklıma gelen şeyle Felix'e kaçamak bir bakış attım. Yüzündeki merakla karışık sinirli ifade gitmiş yerini hayal kırıklığı dolu bir ifade almıştı.
Abim iç çekip "Benim küçük kardeşim aşık mı olmuş?" dedi ve saçlarımı okşadı. Dediği şey üzerine ağzımdaki yemek boğazıma kaçmıştı, öksürmeye başladım. Abim endişeyle yerinden kalktı ve sırtıma vurmaya başladı. Öksürmem geçince bana bir bardak su getirdi, "İyi misin" diye sordu. Yavaşça kafamı salladım. O sırada Minho oppaysa bana ve Felix'e bakıp "Ahh, gençlik işte." dedi.
Abim yerine oturunca konuştum, "Abi, ben kimseye aşık falan değilim. Artık Taehyun'dan da hoşlanmıyorum. Yani küçük kardeşin aşık falan değil."
Dudaklarını büzüp yemeğini yemeye devam etti. "Bizim Hei ile konuşmamız lazım." dedi Minho oppa. Ve bileğimden tutarak beni masadan kaldırdı. Bizi balkona sürüklüyordu. Balkona çıkıp kapıyı kapattı.
Geçen seferki gibi oturdu mindere. Bende karşısına geçip oturdum. "Şuna bir açıklık getirin Hei. Yemek bittiğinde, Chan hyungu oyalayacağım. Siz ikiniz konuşacaksınız." dedi net bir dille.
"Ben... Ne diyeceğimi bile bilmiyorum Minho... Ne yapmam gerekiyor, ne demem gerekiyor bilmiyorum. Yardım et bana." dedim ellerimle oynarken. "Hei, üzgünüm ama ben her zaman senin yanında olamam. Bunun farkına var. Kendin bul ne diyeceğini." dedi. Haklıydı. Kendim bulacaktım.
Arka cebinden bir paket sigara çıkardığında sinirle ona çıkardım bakışlarımı. İçinden bir tane çıkartıp yaktı. "Sana onu içmemeni söylemiştim." dedim. "Üzgünüm... Dayanamadım." dedi kısık sesle.
Onun bu haline dayanamayarak "Bu son bak." dedim. Peki diye mırıldandı ve o illeti içmeye devam etti.
Minho oppa beni omuzlarımdan tutarak koltuğa oturttuktan sonra abime döndü ve "Hyung, seninle birşey konuşmak istiyorum da, balkona geç ben bir su içip geliyorum." dedi. Abim balkona doğru gittiğinde Minho oppa bana ve yanımdaki Felix'e döndü, "Siz iki salak birbirinizden hoşlanıyorsunuz. Artık bunu konuşmanın vakti geldi." dedi.
Felix şaşkın bir yüzle bana dönerken Minho oppa gitmişti. "Madem benden hoşlanıyorsun, neden tüm gün boyunca kimseden hoşlanmadığını söyledin?" dedi. "Yongbok, ben üzgünüm." dedim kısık sesle.
O ise kafasını iki yana sallayarak "Asıl ben üzgünüm Hei!" dedi. "O söz beni ne kadar üzdü, utandırdı haberin var mı? En başından gelip benden hoşlandığını belli etseydin ikimizde mutlu çıkardık." diye devamını getirdiğinde gözlerim doldu. Sanırım yapamayacağım...
Konuşmaya başladım: "Dediğim şeyin seni ne kadar üzdüğünün farkındayım. İnan ki şuan senden çok ben üzgünüm. O sözleri asla söylemem gerekirdi. Senden içtenlikle özür diliyorum. Fakat... Ben artık senden hoşlanmıyorum. Gerçekten, gerçekten çok üzgünüm. Umarım arkadaş kalabiliriz."
Sözlerim bitince gözlerimi yüzüne çıkardım. Buruk bir tebessümle "Sorun değil Hei. Anlıyorum seni. Affettim. Arkadaş kalalım." dedi. Yutkunup kafamı salladım. O sırada da abimler geldi salona.
Ben ayağa kalktım, "Dondurma isteyen var mı?" diye sordum ortaya. Herkes onaylayınca dolaptaki dondurmalardan dört tane çıkartıp içeri geçtim. Herkese dondurmalarını verip Minho oppanın yanındaki yerimi aldım.
Felix ve abim koyu bir sohbete girerken ben sadece onları izliyordum. Minho oppa kulağıma eğilip fısıldadı, "Sonuç ne?".
"Arkadaş kalıyoruz." diye fısıldadım gözümü olduğu yerden ayırmadan. "Aptalsın. Cidden aptalsın Bang Cho Hei." dedi. "Kimsenin üzülmesini istemiyorum. Ayrıca şuan biriyle sevgili olmaya hazır değilim." dedim kafamı ona çevirerek. Göz devirdi, "Ona karşı hislerinin bittiğini söyledin değil mi?" diye sordu. Kafamı sallayarak onayladım.
Hafiften uykum geldiği için elimdeki dondurma paketini sehpaya bıraktım. İç çekerek "Her neyse bunu konuşmak istemiyorum." dedim. Koltukta uzanıp kafamı Minho oppanın bacağına koydum. Gözlerimi kapadım. Bugün çok yorucuydu, fiziksel olarak değil; zihinsel olarak. Gözlerimi açtım, bakışlarımı Felix'e odakladım.
Gülüşü, kısılan gözleri, onu o yapan çilleri... Çok güzeldi. O güzel kalbi... Elinden geldiğince herkese yardım ederdi, çok tatlı bir arkadaşdı.
Minho oppanın saçımı okşamaya başlaması ile gözlerimi ona çevirdim. "Bana oppa deme. Yaşlı hissediyorum." dedi. Kıkırdayarak "Peki." diye mırıldandım. "Seninki bakıyor." diye mırıldandı. Felix'e döndüğümde gerçekten bize bakıyordu. Gözlerimiz odaklandığında yüzünde küçük bir tebessüm oluştu.
Abim bir anda ayağa kalktı ve "Gidin hadi. Biricik hyungunuzun yarın dersi erken, uyuması gerekiyor." dedi. Ben başımı Minho'nun dizinden çekerken o mırıldanarak abimin taklidini yapıyordu.
______
Merhabalar!!
Sonunda en önemli kısım geldi.
Şuan bana sövüyor olabilirsiniz, normal xjxjdjdj
Biraz kısa oldu, özür dilerim.
Beğendiniz mi?Oy vermeyi unutmayın 💗✨
-796 kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aussie Lovers {Lee Felix}
FanfictionAvustralya'dan gelen Bang Cho Hei ve aynı şekilde Avustralya'dan gelen Lee Felix... Bu ikilinin güzel hikayesi (Girl x Felix) Smut yok.