i whish,, (+)

380 26 13
                                    

ineffable : kelimelerle anlatılamayacak
kadar muhteşem olan, anlatılamayacak
güzellikteki şey.



daha fazla dayanamıyorum. dersler, insanlar, annem, babam. her şey o kadar sıkıyor ki beni. hiçbir şeyden zevk alamaz hale geldim artık, nefes alıyorum ama yaşadığımı hissedebilmek için, boğuluyorum bir yandan da, katlanamıyorum olanlara daha fazla. çok fazla sırrım var ve eğer herkes bunları bilseydi hala benimle devam ederler miydi diye düşünüyorum bu sıkıcı hayata?

hiç sanmıyorum.

neden herkesle iyi geçinmek istiyorum? neden hiç kimsenin hakkımda kötü düşünmesine izin vermiyorum? neden her defasında insanları yakınımda tutmak istiyorum? sanırım bu soruların çoğuna ben de cevap veremiyorum. böyle düşünmek beni iyi hissettiriyor çünkü. herkesin seni sevmesi, hakkında iyi konuşmaları, kim istemez ki?

ama seni yakınımda tutmak istemiyorum jongseong. seni istiyorum ama geri kaybetmekten korkuyorum. kendime karşı dürüst olamamaktan ve seni üzmekten korkuyorum. belki de bu yüzden hiçbir zaman bir 'biz'  olmayacak, olamayacağız.

ara ara görüyorum seni kampüsün etrafında, arkadaş çevren geniş korkmuyorsun benim gibi yanlış yapmaktan, o yüzden belki de seviliyorsun bu kadar. kimse sevemez seni benim gibi ama. en güzel ben sevebilirim seni sadece.

kütüphanede karşılaşmıştık bir ara. gece geç saatti ve sen hala kütüphanede ders çalışıyordun, fazla yükleniyorsun kendine tıpkı benim gibi. peki o zaman senle beni ayıran şey ne? benim gibi kendini başkalarına kanıtlamaya çalışmıyorsun, belki de bizi birbirimizden ayıran şey budur?

kütüphanede öyle dururken yanına gelmemek için zor tutmuştum kendimi ama nafile kendime konu sen olunca ne zaman söz geçirebildim ki?

koca kütüphanede sessizce otururken yaklaştım yanına ilkten çok göze batmak istememiştim, ders kitaplarımı yavaşça masaya bırakırken doğal olarak fark etmiştin beni. göz ucunla kitaplarıma bakmıştın biraz ama duruşunu hiç bozmadan tekrar dikkatini önündeki kitaba verdin. sen farkına varmadan öylece karşına oturup seni izledim.

ben seni öylece izlerken biraz ara vermek istercesine kafanı kaldırdın, bir saniye bile olsa göz göze gelmiştik. gözlerin çok yorgundu ve kızarmışlardı, söylesene ne için yoruyorsun kendini bu kadar? ne kadar üzüldüğümden haberin bile yok.

gözlerini ovuşturdun ve esnedin, belli ki sandığımdan uzun süredir buradaydın. derin bir nefes alıp önüne döndün ama yorgun bakan gözlerin ve titreyen ellerin bunu daha fazla devam etmek istemediğinin kanıtıydı.

"biraz ara vermeye ne dersin?" biraz fazla aptalca bir soruydu belki de ama seni böyle görmeye daha fazla dayanamıyordum. tüm ilgini yerden hiç tanımadığın çocuğa çevirmiştin. bana. kızarmış ve kısılmış gözlerinle hissiz bir şekilde baktın bana daha sonrasında da gülümsedin, o sırada bizden başka kimsenin olmadığı kütüphanenin aslında fazla gürültülü olduğunu ve kulağımın çınlamaya başladığını fark ettim. ama çok uzun sürmeden yanıtlamıştın beni. "şimdi kalkmaya hazırlanıyorum, sağ ol. sende çok geçe kalmadan hazırlan bugün iyi iş çıkardın." bunu dedikten sonra tekrar gülümsedin bana, ben de aptalca sırıtarak ve kelimeleri bir araya getirmeye çalışarak aynı şekilde karşılık verdim sana işte. ne yapabilirdim ki başka sen karşımdayken? mutlu hissediyordum sadece uzun zaman sonra, iyi iş çıkardığımı hissettim bugün sayende.

belki de tek ihtiyacım olan sensindir jongseong, ama aptal ve korkak ben henüz bunun farkına varamamıştır.







bu fic için uzun zamandır düşünüyordum ve sonunda başladım, şu an pek bir şey anlamayabilirsiniz ama ilerde anlayacaksınız, kitabı çok uzun tutmayacağım tadında ve ve yazım kurallarına da dikkat etmeye çalışacağım 👍🏻

ve jungwon'u kendi karakterime yakın yazmak istedim bu yüzden kendisiyle özel bir bağımız var...

umarım beğenirsiniz 💗

ineffable | jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin