i had a dream,,

184 18 8
                                    




iki gündür yoktun hiçbir yerde, aradım seni çok ama gelmedin hiç. seninle en son konuşmamız otomatın önünde olmuştu ama şu an yoksun yanımda. neden yoksun? çok özledim seni gerçekten, sende mi bıraktın beni yoksa?  lütfen beni yalnız bırakma jongseong, korkuyorum.

ilaçlarımı düzgün almadığım için bayıldığım günün üzerinden iki gün geçmişti. hastaneye getirildiğimde bilincim açıktı ve gözlerim hep seni aradı, çaresizce. o an çok ihtiyacım vardı sana, ellerimden tutup bana her şeyin geçeceğini söylemeni bekledim, ama hayır yoktun. hiç kimse yoktu, sadece doktor ve ben. herkes nereye gitmişti hatırlamıyordum bile, umarım geçerli bir sebepleri vardır.

doktorum ilaçlarımı aksattığım için kızmıştı bana ama bir şeyde diyememiştim ona, haklıydı, bu bok çukuruna kendimi ben sokmuştum, her şey benim hatamdı. keşke o gün ölseydim en azından bu acıları tekrar çekmez zorunda kalmazdım.

ama en tuhafı da ne biliyor musun jongseong? garip bir şekilde bana iyi geliyor olman, keşke bunu senin yüzüne karşıda söyleyebilsem. bana nasıl hissettirdiğini, yaşam sevincini geri içime nasıl doldurduğunu. ama hiçbirini söyleyemiyorum sana, korkuyorum çünkü, sende istemezsin diye. sonra ne yaparım ki ben? tüm bunları nasıl atlatabilirim yine? şu an yanımda olmalıydın.

sunghoon's pov

her defasında beni görmezden gelmenden bıktım sunoo, lütfen sadece bir kere dinlesen beni, keşke bir şans versen bize.

her defasında olan her şeyden sonra tüm yükü benim üzerimde bırakıp gitmenden bıktım usandım artık. tam bir çocuk gibisin ve yine de seni istemekten nefret ediyorum.

jungwon's pov

üzerinden bir hafta geçti, endişelenmeye başladım, bir şey mi olmuştu sana? çok korkmuştum sana bir şey oldu diye. jake hyung'a da sormuştum o da bilmiyordu nerde olduğunu. elimden gelen hiçbir şey yoktu. bir hafta boyunca yalnızca seni düşünerek ağladım odamda haberin var mı?

odamdaki tüm duvarlar seni çizdiğim resimlerle dolu, her bir detayını o kadar güzel karaladım ki hiç bir ince detayını kaçırmamıştım.

hayatımdaki her şey yine başa sararken bulmuştun beni. sanırım kütüphane bizim özel yerimiz hm? tüm haftamı kütüphanede geçirmiştim senin için olur da gelirsin belki diye. ve gelmiştin. kocaman ve büyük  raflara yaslanmış kitap okurken gelip çökmüştün yanıma. o an hissettiğim şeyleri sadece ben bilirdim. midemi öyle bir heyecan kaplamıştı ki, o sırada bayılacak gibiydim.

hayır abartmıyorum, öyle anlama, anlamayın. o hayatımdaki en değerli şeyim benim, en kusursuz,
harika şeyim. onsuz geçirdiğim bu bir hafta bile o kadar boş hissettirmişti ki.

yanıma oturduktan sonra benim gibi ayaklarını uzatmış, eski gibi duran sırt çantandan yüzüne tam oturan gözlüklerini çıkarıp takmıştın. bense seni öylece izliyordum, yan profilin o kadar kusursuzdu ki hiç sıkılmadan saatlerce izleyebilirdim seni, ki öyle de yapıyordum ta ki sen gözlerimizi buluşturana kadar.

ama bu sefer her şey farklıydı, farklı olacaktı, gözlerinin içi parlıyordu çünkü, o kadar güzeldiler ki, daha sonra gözlerini okuduğum kitaba çevirdin.

melekler ve şeytanlar

yavaşça gülümsedin, kitabı göstererek konuştun
"sence kitaptaki hangi karakter seni daha çok yansıtıyor?"

bir anda öyle bir soru sormuştun ki nasıl cevaplayacağımı bilememiştim, hiç düşünmemiştim daha öncesinde çünkü.

"sanırım camerlengo, hayal dünyamız çok benzer."

ineffable | jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin