かbaş ağrılarım, duymak istemediğim sesler... her geçen gün daha da şiddetleniyorlar, kontrol altına alamıyorum artık, ilaçlarım işe yaramıyor gibi hissediyorum ya yine aynı şeyleri yaşıyorsam? ya yine herkesi kaybedersem jongseong. bunları düşünmek bile istemiyorum, seni kaybetmek istemiyorum.
bir haftadır okula gelmiyordum özlemiştim seni. her ne kadar kafamın içinde susmayan sesleri durduramıyor olsam da seni gördüğümde hepsi susup gitmişti. otomatın önünde durmuş içine bakıyordun, yanına yaklaştım gülümseyerek. sakince kafanı kaldırdın benden tarafa, beni hatırlamış olacaksın ki gülümsedin bana yavaşça. koridorlarda kimse yoktu, sadece ikimiz.
düşünceli bakışlarını tekrar otomata çevirince bir şeyler arasında karar veremediğini düşündüm. "çilekli olan soda, o güzel. bir kere deneyince bırakamıyorsun daha." gülümseyerek konuşmuştum seninle. her yer o kadar sessizdi ki, o kadar rahat hissediyordum ki. her şeyden kastım kafamın içiydi, seslerden kurtulmuştum, demek ki tüm gece sana ihtiyacım vardı. sana her zaman ihtiyacım var.
"çilekli olandan hiç denememiştim, sen öyle diyorsan bir tadına bakabilirim bence."
kelebek yaptığın kollarını çözdün ve otomata miktarlı parayı yatırdıktan sonra içecekleri aldın. bana da almıştın, beni düşünmüş olmam beni o kadar heyecanlandırmıştı ki aptal aptal sırıtmaktan başka bir şey yapamıyordum, neredeyse sana teşekkür etmeyi unutacaktım!
sodayı bana uzatırken gözlerinin içine bakıyordum, fazla yorgunlardı, kim bilir ben yokken kaç saat o kütüphanede tek başınaydın... teşekkür etmek adına hafif eğildim ama tekrardan da dile getirmekten çekinmedim. sadece bir soda değildi benim için işte çok fazla şey ifade ediyordu. senden ayrılmak istememiştim o an ama sen ellerinle saçlarımı karıştırıp gitmiştin.
yine bırakmıştın beni tek başıma, ama sorun değildi biliyordum tekrar geleceğini, geleceksin değil mi? ben de arkandan seni izlerken bana almış olduğun sodayı açmış ve yudumlamıştım. bu cidden en sevdiklerimdendi umarım sende seversin jongseong.
buraya gelmeden önce sunghoon hyung okulun arkasındaki oturma alanında heeseung hyung ile beni beklediklerini söylemişti, bu yüzden sodamı yavaş yavaş yudumlayarak yanlarına gitmiştim.
ikisinin de yüzü gerçekten gülüyordu, mutluydular ben de mutluydum ta ki heeseung hyung konuşana kadar.
"ilaçlarını aksatmadan içiyorsun değil mi won, biliyorsun en son içmediğinde iyi şeyler yaşanmamıştı."
tamam belki de kötülüğüm için söylemiyordu ama bu kelimeler kendimi boktan hissetmeme engel olmuyordu. yine başlamıştı işte, korku, endişe, stres, başım tekrardan ağrımaya başlamıştı, sesler daha da şiddetlenmişti bu sefer, susmak istemiyorlardı asla. kulağım çınlamaya başlamıştı, ama sakince kafamı salladım sana karşı, üzmek istemiyordum seni çünkü.
ama ona bakılırsa senin de hayatında düzgün gitmeyen şeyler vardı, telefonuna gelen bildirim yüzündeki tebessümü çok hızlı soldurmuştu çünkü.
"yine mi jake? heeseung sana söyledik, o çocukla sağlıklı bir ilişkiniz olamazdı. seninle ve duygularınla oynuyor ve sen hiçbir şey yapmıyorsun.""belki de istemiyorumdur?"
sesin net ve kalın çıkmıştı, belli ki artık ilişkin hakkında konuşmamızı istemiyordum. sunghoon hyung haklıydı ama, o jake denilen çocuk yüzünden iki kere hastaneye kaldırılmıştın. neden olduğu hakkında konuşmak bile istemiyorum. telefonunu da alıp çekip gitmiştin zaten, yine ikimiz kalmıştık sunghoon hyung'la. iç çekmişti o da, uğraşmak istemiyordu daha ama üzülüyordu da. sunghoon hyung bana görüşürüz dedikten sonra gitmişti. yine. tek kalmıştım işte, kimse ilgilenmek istemiyordu benimle, ama herkesin kendisine göre derdi vardı değil mi?
jake hyung ile arkadaştınız, o yüzden senden hiç bahsetmemiştim bizimkilere, belki de böylesi daha iyiydi...
başım dönüyordu ve midem bulanıyordu, bu olanların hepsi deja vu hissi yaşatıyordu bana, geçirdiğim kriz atakları, saatlerce yediğim serumlar ve daha bir çoğu. hiçbirini tekrar yaşamak istemiyordum. gözlerimi açıp kapamayı denedim daha iyi hissetmek için ama yaramıyordu bir işe başım çok kötüydü, midem şiddetli bir şekilde bulanmaya başlamıştı, kafamın içindeki çığlıklar susmuyordu.
ellerimle kulaklarımı kapadım ve sıktım, oturduğum yerde biraz daha eğildim, midemi sıkıştırdım ve geçmesini bekledim ama nafile.
ölecekmiş gibi hissediyordum yine, ve kimse yoktu yanımda her zamanki gibi. yalan söylemiştim jongseong, ilaçlarımı almadım, o yüzden şimdi acı çekiyordum, seni bekliyordum çünkü,
gelip kurtarmanı istiyordum... lütfen. o kadar ağrıyordu ki başım dayanamadım daha vücudum kendini taşıyamadan yere yığılmıştı, ağlıyordum, ve sen gene yoktun. korkuyordum.gözlerim kapanmadan önce, titreyen vücudumu bir sıcaklık sardı ama sen değildin, emindim.
か
kafanıza takılan bir şey olursa yazabilirsiniz 💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ineffable | jaywon
Fanfictionineffable : kelimelerle anlatılamayacak kadar muhteşem olan, anlatılamayacak güzellikteki şey. 03.08.22 〆jaywon