güneşli bir sabaha açmıştım gözlerimi yine. haziran ayının sıcağı daha bir çekilmez olurdu bizim köyümüzde. busan'ın güneyinde küçük bir köyde geçmişti tüm hayatım. arada bir şehire uğrardık ama köyün havasını hiçbir yere değişeceğimi sanmıyorum...
çok fazla insan yoktu buralarda. herkes birbirini tanırdı. çok da iyi insanlara ev sahipliği yapıyordu bu köy. en güzel yanlarından biri buydu.
çevremde sınırlı insan barındırırdım. oldum olası kalabalığı sevmiyorum. yan komşumuzun oğlu jungkook ile zamanımı geçiririm çoğunlukla.
bugün de kahvaltıdan sonra ilk işim onun yanına gitmek olmuştu. dün buluştuğumuzda evimizin az ilerisindeki otlakların oradaki tavşanları görmeye gideceğimizi söylemişti.
kapılarını tıklattım yavaşça. jungkook hafifçe kafasını çıkarıp kimin geldiğine baktı kapıdan.
"sen miydin? rüyanda tavuklar mı kovaladı seni, bu ne acele jimin?"
kahkaha attım söylediği şeyle. haklıydı. ne zaman bir şey yapacak olsak erkenden kapısında biterdim.
"tavşanları görmek istiyorum bir an önce." diye açıkladım kendimi.
"gidelim o halde." diyerek koluma girdi. otlaklara varmıştık varmasına ama beklediğimiz şeyi görmeyince asılmıştı suratlarımız.
"hani tavşanlar vardı burada?" diye sitem ettim jungkook'a.
"birkaç gün önce görmüştüm ama. bir sürü vardı." diye savundu kendini.
oturup beklemeye başladık. yarım belki bir saat öylece durmuştuk orada ama bir iz yoktu tavşanlardan. can sıkıntısıyla ayağa fırladım.
"yok burada tavşan falan. eve dönüyorum ben."
"nereye gidiyor-" diyemeden jungkook, önden ilerlemeye başladım. çok geçmeden o da koşturdu peşimden.
ilk önce onu bıraktım evine. kendi kapımın önüne vardığımda annemi iki üç yabancıyla konuşurken buldum. gözlerim yaşının yaşıma yakın olduğunu tahmin ettiğim çocuğun üzerinde gezindi. yanındakileri incelemeye fırsat bulamadan annemin sesini işittim.
"jimin gel de misafirinle tanış. bak bu benim kuzenimin oğlu yoongi. tatil yapmaya gelmiş buralara. bizde kalacak bir süre."
"öyle mi?" diye sordum.
yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirip karşısına geçtim. elimi uzattım tanışmak adına.
"selam ben jimin. sen de yoongi'sin demek."
uzattığım eli kavradı nazikçe.
"aynen öyle. tanıştığımıza memnun oldum."
"ben de." diye yanıtladım onu.
nedendir bilmiyorum ama onu ilk gördüğüm an tuhaf bir his kapladı içimi. geldiğine oldukça memnun gibiydim. belki de yalnızlığıma veriyordum bunu, belki de başka bir şey vardı. zaman gösterecekti her şeyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
roses are red, violets are blue | yoonmin
Fanfiction"uçurtma uçurmak ister misin?" diye sordum. "sen beni buğday tarlalarına götür." dedi. "ne zamandır, onları görmenin hayalini kuruyorum. benim geldiğim yerde çiçek bile zor yetişiyor." güldüm. koca şehirden küçücük bir köye gelen bu çocuğun böyle şe...