2'

48 6 6
                                    

Sabah içerisi sımsıcaktı. Jisung biraz terleyerek uyandığını söylese yeri olurdu çünkü büyü her ne kadar akşamları olduğu gibi gösterse de gündüzler daima sıcak bir yaz sabahına uyanıyor gibi hissetmenizi sağlayacak derecede güneşli olurdu. Jisung bir kaç kez yağmurlu ve karlı havada, geç saatlerde bile, yatakhaneden gizlice kaçıp dışarıyı izleyecek uygun ortam bulmaya çalışmıştı. İkinci sınıftayken yanlışlıkla Ravenclaw kulesine çıktığını fark edince de şatoda aramaktan vaz geçmişti çünkü diğer tüm uygun yerler onların yatakhanesinin olduğu yerden çok uzaklardı. Bu yüzden genelde dışarı çıkıp şatonun arkasında vakit geçirmek her zaman en güvenlisi oluyordu. Ayrıca hademenin ofisi de Hufflepuff binasının olduğu yerden epey uzaktı.

"Nasılmış Hyunjin?" Felix üstlerini giyinip ortak salondan çıktıklarında sordu.

Jisung Eugene'nin karmakarışık saçlarına bir bakış attı, iyi uyuyamamış gibiydi. "Tabii konuşabildiyseniz."

"Açıkçası dün ağzımı konuşmak için kullanmadım."

"Yuh!" Felix kulaklarını kapattı. "Duymak istemiyorum."

"Ben duyabilirim, ne yaptınız?" Jisung merakla sordu. Onların yattığına oldukça emindi ama hala tam olarak Eugene'nin ağzından duymadığı için rahat hissetmiyordu.

Kalabalık büyük salona girdiklerinde, masalarında boş yer ararken Eugene ona yan bir bakış attı, keyfi kaçmış gibi duruyordu. "Anlatmasam daha iyi."

Jisung omuz silkti, elbette anlatmayacağını biliyordu ama üstelemek bile zevk vericiydi. 

Beraber oturup önlerine birer tabak çektiler. Jisung büyük sosisler ve tepeleme yumurta dağlarına doğru davrandı, çok aç hissediyordu. Bir kaç çatal aldıktan sonra yan taraflarından gelen sesleri duydu. Lowell ve Garry biraz ötede oturmuş kahkahalarla bir şeye gülüyorlardı. Jisung yavaşça onlara arkasını döndü. Sonra Felix'le göz göze geldi. Arkadaşı ona sırıtıyordu.

"Ne?"

"Ne yaptın?"

"Hiçbir şey?"

Felix üsteledi. "Onları sevdiğini sanıyordum?"

"Ne? Elbette seviyorum." Etkilenmemiş şekilde reçelini ekmeğinin üzerine sürmeye devam etti.

Eugene onlara anlamsız bakışlar atarken baygınca kahvaltısını yiyordu.

"O zaman-"

"Sabah sabah bir posta daha pastane anısı çekmek istemiyorsan çok sorgulama bence Lix." Ona tek kaşını kaldırarak bir bakış attı. Arkadaşı sanki çok gizli bir bilgiyi gün yüzüne çıkarmış gibi sinsice ona sırıttı.

Jisung pes ederek gözlerini ondan çekti. Sırtı yine Gryffindor masasına dönüktü ve karşısında oturan Eugene neyseki Slytherinlileri de görmesini bir parça olsun engelliyordu.

"İksir var, ağlamak istiyorum."

"Ben mutluyum." Jisung omuz silkti, iksiri gerçekten severdi. "Karanlık Sanatlara Karşı Savunmadan iyidir. Yine Erwin girecek sanırım, beni kusturuyor."

"Evet, o beni de kusturuyor."

Eugene dayanamamış olacak onlara katıldı. "Herife bakmak bile midemi bulandırıyor."

"Nasıl aynı anda o dersi verip aynı anda eski Quidditch yıldızı olabilir ki, pislik, sürekli övünüp duruyor!"

"Ondan nefret ediyorum." Felix son noktayı koydu.

"Kimden nefret ediyorsunuz?" Diana çantasını yere bırakıp onun yanına oturduğunda önceki günden daha pozitif duruyordu.

"Erwin."

fanus | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin