13'

10 2 0
                                    

Jisung sık nefeslerinin arasında koşuyordu. Peşindeki kişi devasa kale camlarından sızan ay ışığıyla beraber pusluydu ve kukuletasının içinde bir belirip bir kaybolan çehresi hiç de tanıdık görünmüyordu. Dolanan ayaklarına baktı ve bu sırada yerde kaçışan bir fare ve Hufflepuff atkısı gördü, birisi daha bu yolu seçmiş ve besbelli başarısız olup yakalanmıştı. Nefesi boğazına takıldı, artık ayak sesleri daha yakından ve daha yankılı geliyordu.

"Tch, yazık." Gryffindor'un burnu büyük hayaleti ona tatsız bir bakış atarken yardım etmek için fazlasıyla gamsız görünüyordu. Az ötede kahkaha atan Peeves ise cabasıydı.

Jisung kanında dolana adrenalinin yarattığı etkiyle biraz daha hızlandı, az da olsa arayı açabilmişti ve işte, eğer tahmin ettiği yerdeyse bir sonraki koridordan dönünce kütüphaneye girip kaybolabilirdi, hala şansı vardı. Ama hiç de öyle olmadı, köşeyi döndüğünde ve terli koşusuna devam ettiği sırada bu koridorun ucunun kütüphaneye çıkmadığını anlaması kısa sürmüştü. Burası yedinci kat koridoruydu, yani ileride görünen duvarla beraber köşeye sıkışmıştı. Jisung korkunun onu ele geçirip neredeyse teslim olmasına sebebiyet verecek olmasına şaşırdı, yolun sonuna gelmiş gibi hissetmekten kendini alıkoyamıyordu.

Ama sonra bir büst, eski ve biraz da yıpranmış olan bir tanesi gözüne tanıdık geldi. Arkasındaki geçidi bu mesafeden görmek imkansızdı ama Jisung biliyordu, daha önce buraya gelmişti ve eğer biraz daha cesur olsaydı tek kurtuluş şansı olan o geçidin sonunda ne olduğunu çoktan biliyor olurdu. Yine de denemekten başka çaresi yoktu.

Jisung geçide adım atar atmaz karanlık boğucu biçimde yüzüne çarptı, merdivenlerden inerken hala Pevees'in yukarı katlardan gelen kahkahalarının yankılarını duyabiliyordu. Ayağı kayana ve merdivenler bir tür kaydırağa dönüşüp onun üzerinden kaymasına izin verene kadar bir süre daha inmeye devam etti. Şaşırtıcı şekilde kaydırak yumuşaktı, içerisi hala karanlık olmasına rağmen Jisung onu takip eden şeyden hızla uzaklaştığını hissedebiliyordu. Hafif yosun kokusu ve rutubetin içerisinde derinlere, minik bir çıkışın cılızca yanıp söndüğü yere doğru kaymaya devam etti, ta ki yol aniden bitene kadar. Jisung bir anda kendini uzakta gördüğü ışığın içinde, yemyeşil çimenlere doğru popo üstü düşmüş bulunca acıyla tısladı ve bir kaç uzun saniye hiçbir şey göremedi. Nihayet kendine gelip dizlerinin üzerine kalktığında gündüz vaktiydi, Leelerin lüks bahçesinde, büyük ve gürültülü bir düğünün yapıldığı bir alanın yanında yerde duruyordu.

Buraya da önce geldiği için tanıması uzun sürmemişti ama düğün çadırının varlığı oldukça yeniydi. Çadırın bulunduğu bölgede olması gereken minik havuza ne olduğunu merak etti. Ayrıca Bayan Lee'nin küçük çaplı bostanından da eser görünmüyordu.

"Jisung?" Şaşkın bir ses konuştu. Minho kaşları çatık şekilde, akşamüstü rüzgarıyla salınan bir tül perdenin yanından ona bakıyordu. "Burada ne işin var?" Gerçekten, burada ne işi vardı?

Lüks konfetiler ve leziz kokteyllilerin havada dans ettiği, elit bir düğünün ortasına, yatakhanede giydiği pijamalarla kalkıp gelmişti, Felix onu azarlayacaktı. Oldukça utanç verici olan durumun üstüne bir de Minho onu bu halde görmüştü.

Ağzını cevap vermek için açtı ama o henüz konuşamadan birisi omzuna sertçe çarparak geçip lafı ağzına geri tıktı. Kukuletası hala başına çekili olan kişi dik adımlarla Minho'ya yürürken Jisung hayretle farkına vardı, bu onu kovalayan yabancıdan başkası değildi ve şimdi de hiçbir şeyden haberi olmayan Minho'ya doğru gidiyordu. Bağırdı. Bağırdı bağırmasına ama sesi çıkmadı, boğazı sanki büyük bir yumrukla kapatılmış, ses telleri tamamen hasar almış gibi buharlı demliğe benzer bir iki komik ses çıktı o kadar.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 4 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

fanus | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin