Ağır maun kapı gıcırtıyla açıldı ve Jisung koridora karşın sıcak diyebileceği odaya adımladı. Tozlu ve dağınık, ahşap desenlere sahip iç dizayn ona Hufflepuff ortak salonunu hatırlatmıştı. Duvara sabitlenmiş oval bir akvaryum ve Jisung'un aklına hayaline sığamayacak büyüklükte koca ağızlı sallanan bir bitki olmasa belki öyle sanadabilirdi de. Ayrıca oda her yere yerleştirilmiş envai çeşit canlı bitkiye rağmen oldukça karanlıktı.
"Gelin Bay Han." Odanın köşesinden bir ses geldi, Jisung öne doğru uzanan odada ilerleyip tehlikeli görünen bitkiyi es geçtikten sonra ona seslenen Profesörü ancak görebildi. Elinde alnını kurulamasına yardım eden mendili ve tüy kalemiyle masasında oturmuş bir şeyler yazıyordu. Jisung'u görünce kalemi bırakıp geriye yaslandı, vücudu oturduğu sandalye için fazlasıyla büyük gelmiş olacak bir gıcırtı duyuldu. "Lütfen oturun."
Jisung gergin bir biçimde ilerleyip masanın önündeki yıpranmış sandalyeye oturdu. Dağınık masa da tıpkı oda gibiydi ama Paisley ne duvara değin sıralı rafların uzandığı ve değişik objeleri barındırdığı tozlu kütüphaneyi, ne hemen yanında ağzı açılmış ve yarısı dökülmüş gübre paketini ne de Jisung'un hemen ayağının önünden geçen minik tartaraları umursuyor gibi duruyordu.
"Evet, seni neden çağırdığımı biliyorsun ha? Söylemek ister misin?"
Jisung yutkundu, yapmadığı şeyi dillendirmek istemiyordu. Yapmadım demek neden bu kadar zordu?
Bir şapırtı sesi geldi, Jisung şimdi sol tarafında yarım daire şeklindeki duvara sabitli akvaryumun içinde kıpırdanan bir şeyler olduğunu görebiliyordu. Akvaryum bakıldığında o denli büyük değildi ama sanki içindeki kocaman kayalar ve su bitkilerinin arkasında gittikçe derinleşip uçsuz bucaksız şekilde uzuyordu. Jisung yeniden Paisley'e döndü ama büyük bir şapırtı daha gelince yeninde kafasını çevirip bakma ihtiyacı hissetti. Koyu renkli suda bir beyazlık belirip kayboldu.
"Bay Han, sevgili akvaryum balığım için endişenizi anlıyorum ancak buraya onu izlemeye gelmediğinizi tahmin ediyorum." Jisung sesi hafiften sert çıkan adama döndü, yüzü kıpkırmızıydı ve sanki kendini zorla tutuyormuş gibi duruyordu. "Lanet, adı üstünde yasaklı bir lanetti ve duyduğum kadarıyla siz bundan bir haberdiniz?"
Jisung şaşırdı, yasaklı lanetleri bilmeyen mi vardı? Ayrıca kim ona bunu söylemişti ve o da inanabilmişti ki?
"Profesör, dersinizden atılacak mıyım?" Sesinin kırılmamasına oldukça şaşırdı, halbuki kelimeler beyninin içerisinde dönüp dururken kulağa oldukça acıklı geliyordu.
Profesör Paisley olduğu yerden kalktı, sandalyesi acıyla bağırmıştı, sonra paytak paytak yürümeye başladı. "Beni takip edin."
Jisung onun hemen arkasından sıçrayarak kalktı, odanın arka tarafına doğru adamı takip ederken gözleri yeniden akvaryumu buldu ama artık su oldukça sakindi, herhangi bir beyazlık da yakalayamadı.
Paisley onu beklemeden yürümeye devam etti. "İşte, gelin." Uzun odanın arka kısmına doğru ilerleyip üzeri kemirilmekten delik deşik olmuş tahta kapıyı sertçe çekip açtı. Kapı sanki contalarından aşağı doğru sarkmış ve yerde sürükleniyormuş gibi ses çıkarmıştı.
Kapının arkasından çıkan akşam üzeri havası içeri doldu. Karanlık oda, tel sinekliğin arkasından soğuk mora ve batan güneşin kızgın rengine boyanmıştı. Jisung sıralı seralara bakan bu kapıda ne aradıklarını merak etmeden duramadı. Paisley ise aklında olan şey için hızlı adımlarla ilerlemeye devam ediyordu.
Jisung kapıya en yakın olan seraya doğru ilerlediklerinde daha önce ders için hiç bu seranın kullanılmadığını fark etti. Seranın içi sıcaktı ve Jisung'un görmesi gerekenden çok daha garip bitkiler vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fanus | minsung
FanfictionSöyle bakalım sincap, senin gibiler niye avanak? Hogwarts au.