Slytherin ve Ravenclaw'ın arasındaki maçın olduğu hafta önceki maça oranla oldukça soğuktu. Jisung bazen böyle havaların oyunculara karşı dezavantajı hakkında kimsenin şikayetçi olup olmadığını merak ediyordu. Bir kere babasına anlattığında, ki babası topun içinde olduğu herhangi bir oyuna tapardı, futbol için de benzer hava şartlarının olduğunu ama sonuç olarak oyuncuların sahaya çıktığını söylemiş ve bunun pek de önemli bir mesele olmadığından bahsetmişti.
Jisung açısından saçmalıktı, bu soğukta sahanın kenarında burnu üşüyen kendisiydi.
Hava koyulaşıp Ravenclaw'ın galip geldiği maçta, kucakta taşınan arayıcının olduğu mavili grup rahatsız edici uğultular eşliğinde içeriye geçerken Jisung gözleriyle yeşil detaylı cübbeleri süzdü ama aradığı kişiyi görememişti. Bundan belki bir ay önce bile birisi ona her fırsatta Slytherinlerin olduğu grupları gözleyip, her yeşil kırıntısında aptalca heyecanlanacağını söyleseydi asla inanmazdı. Ama işte, tam sahanın çıkışında durmuş, arkadaşlarını beklemek bahanesine sığınarak önünden geçen herkesi dikkatle süzüyordu.
"Hadi." Eugene omzundan sarılarak dikkatinin dağılmasına ve kendisiyle birlikte sürükleyerek hemen diğer yanında yürüyen Felix'e katılmasına sebep oldu.
"Slytherin nasıl oynadı gördün mü?" Felix Eugene'e bir bakış attı, onun yanında başka bir Quidditch oyuncusunu övmek her zaman bir tık suçlu hissettirirdi.
"Evet," Eugene oldukça normal bir tavırla kabul etti. "Gerçekten iyi bir maçtı. Ama arayıcıları oldukça pasif kalıyor, eğer yerine iyi birini bulurlarsa çok daha iyi oynayacaklarına eminim."
Jisung, Felix diğer oğlana oyunla alakalı başka şeyler daha söylerken arkadaşının kolunun üstünden uzanarak bir kez daha şansını denedi ve etrafta gözlerini gezdirdi. Neredeyse pes ediyordu, gerçekten onun bu maça da gelmediğinden emin olacaktı ama işte, hemen çaprazında, yanında Jisung'un tanımadığı biri ile birlikte adımlarken gülümseyen Minho vardı. Jisung gözlerini ondan ayıramadı, arkadaşı tarafından sürüklenirken kendini bırakmak, önüne bakmamak ve ona çaktırmadan bakan genç ile nadiren de olsa göz göze gelmek oldukça kolaydı.
Kendini beş yaşında gibi hissetti, sanki midesi aldığı harika doğum günü hediyelerinin heyecanı ile tepetaklak olmuştu. Kafede buluştukları geçen hafta sonundan sonra her an gerici bir havada gerçekleşmiş ve neredeyse Jisung'un bir şeyleri kabul edip açık konuştuğu için pişman olmasına sebep olmuştu. Ancak şimdi yaşadığı sadece saf bir heyecandan öte, onu görmenin verdiği rahatlama ve mutluluktu da.
Gülümsedi, genç zaten arkadaşı ile konuşurken güldüğünden Jisung onun karşılık verip vermediğini anlamadı ama gerek de yoktu, tek düşünebildiği çekik gözlü, yakışıklı çocuktan ne denli hoşlanmaya başladığıydı. Ondan uzak durması gerekirdi. Belki de ondan korkması gerekirdi! Ama şimdi tüm bu düşünceler anlamsız bir endişe balonunun içerisinde gökyüzüne süzülmekten başka bir şey yapmıyordu. İlginçtir ki Jisung'un o balonun gidişatına hiç de dokunmaya niyeti yoktu, istediği kadar uzaklaşabilirdi.
Köprüden geçip okula nihayet girdiklerinde Jisung arkadaşlarından nasıl sıyrılması gerektiğini düşündü, bunu çok sık yaparsa Felix'in işkilleneceğinden emindi. Genç çocuk kendi karıştırdığı şeyleri iyi saklıyormuş gibi bir de diğerlerinin işlerine burnunu sokmaya oldukça hevesliydi. Geçen akşam Jisung onun yüzünden ortak salonda, Lowell ve Garry'nin arasına sıkışıp bir kaç uzun ve en az yazınkiler kadar tatsız çocukluk anısı dinlemek zorunda kalmıştı. Nihayet herkes esnemeye başladığında ve Felix de pes ettiğinde saat çoktan gece üçe yaklaşmıştı ve Jisung Minho'nun çoktan onu beklemeyi bıraktığından emin, tatsız şekilde odasına dönmüştü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fanus | minsung
FanfictionSöyle bakalım sincap, senin gibiler niye avanak? Hogwarts au.