Bazen sanki bir karanlığın içinde kaybolup gitmiş gibi hissediyorum, pesetmek istiyorum sanki. Tıpkı şuan da olduğu gibi. Daracık havalandırma boşluğunda emekleyerek ilerlerken istemeden de olsa hayatı sorgulamaya başladım.
Bir anda durup
her şeyden vazgeçtiğimi düşündüm. Hayallerimden, verdiğim sözlerden, alacağım intikamlardan ve bir çok benzeri şeylerden vazgeçtiğimi düşündüm. Ve Kendime şu soruyu sordum:"Her şeyden vazgeçip, ruhunun tutsak olduğu o karanlığa, kendini bırakırsan nolur sence Elzem? Kim ışığın olup seni o esaretten kurtarır? Kim aydınlatır çıkışa giden yollarını?"
Cevap çok netti.
Hiçkimse.
İşte sırf bu cevap yüzünden o karanlığa teslim olamazdım. Mantığımın da ruhum gibi tutsak olmasına izin veremezdim, veremezdim çünkü ona sözüm vardı. Zihnim bana oyun oynamaya başlamadan evvel düşüncelerim den sıyrılıp işime odaklandım.
Terden alnıma yapışmış olan saçlarımı geriye doğru ittim ve emeklemeye devam ettim. Bir süre sonra farkettliğim bir şeyle istemeden de olsa küçük çaplı bir gülme krizine girdim.
"Hayatı sorguladığım yere bak ya cık cık cık"
Valla Elzem tebrikler, dünyanın en iyi hayat sorgulama yerindesin.Sol tarafım da gördüğüm havalandırma kapağına doğru yaklaştım ve az da olsa gözüken yeri incelemeye başladım. Gördüğüm kadarıyla burası depo tarzı bir yerdi. İki elimle havalandırma kapağının yanlarından tutup açmaya çalıştım, başaramayınca dizlerimi kendime doğru çekip cenin pozisyonunu aldım ve dönmeye çalıştım her ne kadarda uzun bacaklarım yüzünden dönmekte zorlansam da sonunda başarmıştım. Ayakları mı havalandırma kapağının ortasında bulunan yan bir şekilde gelen plastik şeritlere dayadım ve bir süre soluklandım.
Soluklandıktan sonra plastik şeritlere güçlü bir tekme attım. Dayanıksız bir plastik oldukları için tek tekmeyle kırılmışlardı.
Bacaklarımı havalandırma kapağından dışarı sarkıttıktan sonra ellerimle yanlardan destek alarak kendi mi dışarı attım.
"Siktir!! Ah, belim" Üstüne düştüğüm şey neydi bilmiyordum ama baya sert olduğu kesindi.
Bir süre bekledim ve düştüğüm yerden kalktım. Üstüme yapışan tozları silkeledikten sonra odayı incelemeye başladım. Tahmin ettiğim gibi burası mini bir depoydu. Çıkış kapısının karşısındaki duvar ful raflarla doluydu ve rafların üstünde küçük koliler vardı. Düştüğüm yer de ise büyük kolilerden oluşan mini bir dağ vardı.
Odayı incelemeye devam ederken git gide yaklaşan ayak sesleri duymaya başladım. Kim geliyorsa muhtemelen olduğum odaya geliyordu. Hızlı bir şekilde kapının arkasına geçtim ve avını bekleyen sinsi bir panter gibi beklemeye başladım. Yaklaşık on sekiz saniye sonra kapı açıldı ve içeri birisi girdi.
Giren kişi beni görür görmez tam çığlık atacaktı ki bir elimle ağzını kapattıktan sonra diğer elimle omzundan iktirerek duvara yasladım. Tabi ayağımla kapıyı kapatmayı ihmal etmedim.
Yazar notu: Ship damarım çok pis azdı.
Karşımdaki kişi bir kadındı.
"Şşş, Sessiz ol" Konuşur konuşmaz tuttuğum kadın daha çok debelenmeye başlamıştı.
Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. "Eğer düzgün bir şekilde durmazsan zarar vermek zorunda kalacağım ve inan ki hemcinslerime zarar vermek istemem"
Söylediklerimi duyan kadın birden hareket etmeyi kesti ve iri gözlerle bana bakmaya başladı. "Evet, işte böyle, bak sakin sakin durabiliyormuşsun"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur ile Vahşet
General Fiction"Beraber iyleştiririz ruhunu, beraber insanlaştırırız kalbini" dedi genç adam sevdiği kadına. Kadın bir süre karşısında duran adama baktı haykırmak istiyordu. "İyleşemeyecek kadar vahşete bulandı benim ruhum ve kalbim" demek istedi ama diyemedi. Se...