"ooo ustam şifa mı hazırlıyorsun?"
Hürkan arkasını döndüğünde tam bir mükemellikle karşılaşmıştı sanki. Uzun kıvırcık saçlar, onu sürükleyen badem gözler. Sanki o beyaz bisiklet üstünde tıpkı beyaz atlı prens gibi yetişmişti.
Müşterileri genelde böyle olmazdı. Türkiye şartlarına çok aykırıydı güzelliği.
Kabul etmeliydi ki kavga etmelerini beklemiyordu. Yine de sonrasında anlaşmaları iyiydi.
Şimdi ise önündeki nota bakıyordu.
Not Yunancaydı! Aptal turist Hürkan'ın bu dili bilmeme ihtimalini hiç düşünmemiş miydi?
Tam bir aptal! Hürkan gülümsedi.
Kendisine doğru yaklaşan bir müşteri gördüğünde notu cebine koyup işinin başına döndü.
...
"Fotoğraftaki gibi, bakın"
Ömer bisikletiyle beraber çektirdiği fotoğrafı polise gösterirken tüm gücünün tükendiğini hissediyordu. Turu tamamlamak için son günlerinde başına böyle bir şansızlık gelmesi saçmaydı.
Aldığı tek cevap ise "elimizden geleni yapıyoruz" olmuştu.
Sandalyesinde yerleşip hayal kırıklığıyla kaldığında karakolda bir anda sesler yankılanmaya başladı. Birinin olay çıkarıp öldürülmek üzereymiş gibi bağırdığını duyuyordu. Refleksle ayağa kalkıp kapıya baktığında yine o genci gördü. Ondan tam anlamıyla kurtulamıyordu.
Gencin kollarından tutan polisler içeri geçip onu serbest bıraktığında Ömer kendi derdini unuttu. Yeterince özgüvenli yaklaşıp polislere ne olduğunu sordu.
"Ne olacak. Zengin bir piçin tekine daldım diye getirdiler"
Ömer'in gözü şaşkınlıkla açıldı.
"Birini mi dövdün?"
...
"Biraz öfke sorunun var gibi?"
Genç adam öfkeyle solurken sinirle Ömer'e baktı.
"Yemeğimi beğenmeyen aptalı dövdüm diye öfke sorunum mu oluyor şimdi?"
"Neyse tamam sustum"
Ömer onun yemeğini tattığı gün övdüğü için kendiyle gurur duydu. Kötü olduğunu söyleseydi kendisi de dövülebilirdi.
Şimdi ise buz gibi soğukta polis karakolunun dışındaki bankta bekliyordu. Bisikleti onun için çok değerliydi. Kollarını kendine sardığında gözleri yanlarındaki gence kaydı. Neden kendisine eşlik ediyordu?
"İsmin ne? Bunca zamandır ayrılamıyoruz. Bunun altında bir anlam yatmalı"
Sinirlerini yatıştırmak için elinden gelen en yumuşak sesle konuştu. Genç siyah saçlarına çekip ona baktığında boğazını temizleyip kendini tanıttı.
"Adım Hürkan"
"Çok hoş bir ismin var. Daha basit bir şey bekliyordum"
Hürkan'ın uzattığı elini çok fazla temas kurmadan sıktı. Neredeyse sadece parmaklarına temas ediyordu. Bir süre birbirlerine baktılar. Ömer bu genç çocukta bir şeyler seziyordu.
Olacak her şey saniyeler içinde gözünün önüne gelmişti sanki.
Yanına gelen polis memuruyla ellerini çekip kendine geldiğinde ayağa kalktı. Umutla gelen haberi dinledi.
"Bisikletinizi parçalara ayırıp satmışlar Ömer Bey. Çok üzgünüz. Yapanları bulmaya çalışıyoruz"
Ömer'in elleri titrekçe havaya kalkarken polisin elindeki bisikletinin zilini aldı. O kadar yıkık bir durumdaydı ki. Eski bir dostunu kaybetmiş gibi hissediyordu.
Ayakta duramadığında zili Hürkan'a verip tekrar banka çöktü. Başını elleri arasına alıp bir süre ayakkabısını izledi.
Onca ülke gezmişti. Neden şimdi bu başına gelmek zorundaydı ki? Evine gururla dönmek için gün sayarken şimdi bir uçak bileti alması gerekiyordu.
Kulağının dibinde bir kaç kez zil çalındı. Şuan lanet bir duygusal an yaşıyordu ve ağlamak üzereydi. Sessizliği bisikletinden kalan son parça bozuyordu. Kafasını kaldırıp engel olmak istediğinde Hürkan'ın elindeki zile odaklanmış bir şekilde düzenli aralıklarla bastığını fark etti. İşaret parmağıyla avucunun içindeki zilin düğmesine basmayı yeni keşfetmiş küçük bir çocuk gibi dokunuyordu.
Ömer bunu çok tatlı buldu. Dudaklarına bir gülümseme koyup Hürkan'a doğru döndü.
"Artık bir önemi kalmadı. İstersen senin olabilir. Tezgahına koyarsın ve siparişlerin hazır olduğunda buna basarsın"
Hürkan'in gözlerinin ışıldamasını gördüğünde elini siyah buklelere atıp karıştırmaya başladı.
"Sen çok tatlısın ya"
Yaptığı hiç bir hareket umrunda değildi. Sadece fazla yorgun ve yıkılmış bir durumdaydı. Gülümsemesi yavaş yavaş kahkahaya dönüşürken Hürkan ayağa fırladığında sustu. Genç onu kolundan tutup kaldırdığında yanaklarının kızarıklığını gördü.
"Bisikletinin acısı kafa yaptı heralde. Gel bir şeyler yiyelim. Beğenmezsen dövmeyeceğim merak etme"
...
Hürkan kendi elleriyle yaptığı köfteyi ekmeğin arasına koyup kağıtla sardığında dışarı çıktı. Arabaya sırtını yaslamış öylece oturan Ömer'e yemeği uzatıp dükkanın üstündeki çadırı çekti. Fazla olmasa da yağmur döküştürmeye başlamıştı.
Ömer ekmeği kemirmeye başladı.
"Yanına ne istersin?"
'Vişne suyu var mı?"
P.s: Vişne suyu ne güzel nimet yarabbim, iyi ki vişne suları var vişne suyu gelsin beni siksin"Midesiz misin? Köftenin yanına vişne suyu mu içeceksin?"
Tepki göstermesine rağmen dolabı açıp teneke kutuyu yakaladığında kapağını açıp Ömer'in önüne koydu. Sonra bir sorun olmayacağını düşünerek sessizce yanına oturdu.
Ortamda sadece Ömer'in çiğneme sesleri ve çadıra vuran yağmur duyuluyordu. İkili otobandan geçen arabaları izlerken sessizce oturdular.
"Neden dünya turu yapıyorsun peki? Her zaman garip gelmiştir"
Ömer Hürkan'ın ilgili sorusu karşısında son lokmasını bitirip cevap verdi.
"Çünkü yapacak daha iyi bir işim yok. Hem kafamdaki sesleri durdurmamda çok yardımcı oluyor"
"Şizofren misin?"
Hürkan'in kaşlarını çatmış yüzüne baktığında gülmemek çok zordu.
"Tamam lan üzülme lan"
Genç adam Ömer'in omzuna vurdu nazikçe.
"Hayat çok yorucu Hürkan"
Derin bir nefes alarak doğruları söylediğinde hiç bir şey hissetmiyordu. Başını yanında oturan Hürkan'ın omzuna yaslayıp yerinde iyice yerleşti. Çadıra vuran yağmurun sesi ister istemez uykusunu getiriyordu.
Yabancı bir ülkede, yeni tanıştığı birinin yanında böyle savunmasız uyumak onu hiç korkutmuyordu. Neden hala yanından ayrılmadığını da bilmiyordu. Sadece Hürkan ona bir şekilde güvende olduğunu hissettirmeyi başarmıştı.
Uykuya dalmak üzereyken kollarında onu tutan bir el hissetti. Kendini tamamen bıraktı.
...
[ Bunları fazla yakınlaştırdım sanırım. Tatlıı ]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
what the fuck? -porgola ( DEVAM EDECEK)
General Fiction"Normal bir sokak satıcısı hayatıma nasıl girebilir ki diyorsun ve olan oluyor işte"