1. Bölüm - Deniz

1.3K 88 39
                                    

28 Eylül Pazartesi

'' Sevince kalbim, elbet acı duyar.''

Sözcükler, beyaz boyalı bir odanın ortasında üst üste yığılmışlardı. Odanın zemininden tavanına kadar her yeri beyaza boyanmıştı ve siyah harflerle yazılmış sözcükler dışındaki renkli tek şey, yığının önüne yerleştirilmiş tahta bir tabureydi. Yılları sırtında taşıdığı için eskimiş ve bu nedenle de gıcırdayan taburenin üstünde oturuyordum. Önümde sözcüklerden oluşan bir yığın vardı, benim bu sözcükleri en güzel şekilde sıraya dizmem gerekiyordu, ama bunu nasıl yapacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Bir elimle başımı kaşıdım. Heykeltraşlara, sanat eserlerini ortaya koymaları için kil verirlerdi, müzisyenler bu iş için notaları kullanırlardı; ama onların hepsinin aksine benim elimde sözcükler vardı. Yüzlerce, sıralanmayı ve ortaya anlam bütünlüğü oluşturacak şekilde konulmayı bekleyen sözcük. Sözcükler de tıpkı zihnim gibi çözülemeyecek bir düğüm oluşturmuşlardı. İşin içinden nasıl çıkacağımı bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı ki, o da bir yerden başlamam gerektiğiydi.

Boy aynasının karşısında durmuş, üzerimdeki yeni okul kıyafetlerimi incelerken, karın boşluğumda da çözülemeyecek bir düğüm oluştuğunu hissediyordum. Heyecan, endişe, mutluluk, telaş; tüm hisler orada birbirlerine bağlanıp düğüm olmuş ipler gibiydi. Karın kaslarım benim kontrolüm dışında kasılıp gevşiyor, sanki okulun ilk gününün beraberinde getirdiği hislere yer açmaya çalışıyordu. Bugün okulun ilk günüydü, evet, ama karın boşluğumda düğümlenmiş olan hisler aslında temellerini başka bir kaynaktan alıyordu. Çok daha güçlü bir kaynaktan. Bugünün okulun ilk günü olmasının yanı sıra benim liseye başlayışımın da ilk günü olmasından, artık bir dokuzuncu sınıf öğrencisi olmamdan.

Üzerimde bana oldukça yabancı gelen okul kıyafetleri vardı. Aynadaki görüntüm yabancılık ve tanıdıklık hislerini harmanlamıştı, ortaya çıkan tek şeyse zihnimi allak bullak edecek bir karmaşa olmuştu. Ayna, bir fırça darbesiyle eteğimdeki kremi tişörtümdeki beyaza karıştırmış, açık tenimi ayakkabılarımdaki mora katmış, üzerimdeki renklerden soyut bir resim çizmiş gibi hissediyordum; her şey karışık, her şey karmaşıktı.

Ellerim, düzeltmek ister gibi okul eteğimin üzerinde gezindi, etek kalın bir kot kumaşından yapılmıştı ve düzdü, dizlerimin en fazla iki parmak üstünde bitiyordu. Eteğin altına beyaz renkli külotlu çorabımı giyinmiştim. İnce ve zarif detayları olan, pamuklu kumaştan yapılan bir çoraptı. Ayağımda mor spor ayakkabılarım, üstümdeyse beyaz okul tişörtüm vardı. Havanın bozulabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak kısa kollu tişörtümün üstüne hırka almayı da düşünmüştüm ama ılık bir havayla karşılaşırsam hırkayı sırtımda veya elimde taşımak istemiyordum, bu nedenle böylesi daha iyiydi.

'' Bu şekilde üşümez misin? Üzerine bir hırka alsan?'' Annem, koridorun başındaki merdivenlerin en alt basamağında oturuyordu. Sabahın erken saatleri tenine işlemiş, gözlerindeki yorgunluğun kaynağını oluşturmuştu. Bedeni uyuma isteğini belli etmek için onu sürekli esnetiyordu ama yine de beni hazırlanma telaşımla baş başa bırakıp uyumaya gitmediği için ona minnettardım. Karın boşluğumdaki düğümü çözmeye çalışırken yalnız olmadığımı ve annemin yanımda olduğunu bilmek bana iyi geliyordu.

'' Üşümem anne... Hava hâlâ ılık, sen merak etme.'' Son bir kez aynaya bakıp üzerimdekileri kontrol ettikten sonra bakışlarımı anneme yönlendirdim. O kadar uzun bir süre boyunca gözlerimi aynadaki yansımamda tutmuştum ki, artık aynanın görüntümü yansıtmaktan sıkıldığını düşünüyordum. Sakin bir şekilde ona doğru yürüdüm, ama bedenimi yansıtan sakin adımlarımın aksine, benliğimde şiddetli bir fırtınanın denizde oluşturduğu dev dalgalar kadar hırçın gürültüler kopuyordu. Karın kaslarımın benim isteğim dâhilinde olmadan bu kadar çok kasılıp gevşeyebildiğine inanamıyordum.

Sude'nin GünlüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin