"Efsaneye göre 200 yıl önce, krallık kurulmadan bu toprakların yerlileri isyan çıkarmışlar. Bu yüzden Tanrı onları cezalandırarak vampire dönüştürmüş. Zamanda hapsedildikleri söyleniyor ama ben şu anda hala yaşadıklarına inanıyorum." Minjeong'un heyecanla anlattığı hikayenin sonunda Minho hyung gözlerini devirdi. "Bizi bunun için mi çağırdın, böyle saçmalıklara inanıyor musun cidden?"
Minjeong ona destek çıkmam için bana baktı. "Yapma abi bu çok önemli bir bilgi ormanın içindeki eski şatoya kimse girmek için cesaret edemiyor. Herkes korkuyor. Jeongin sen de mi inanmıyorsun? Ben çok merak ediyorum, bakalım mı?" Tıklanan kapıyla Minjeong hizmetçisine gelmesini söyledi. "Prens Jeongin anneniz saatin geç olduğunu ve odanıza gitmenizi söyledi. Leydim sizin de uyumanız gerekiyormuş."
Minho ayaklanarak yerinden kalkıp Minjeong'a döndü. "Bir daha beni böyle saçmalıklar için çağırma." Bende Minho hyungun arkasından bize sinirle bakan Minjeong'a gülerek odadan çıktım.
Gün doğmaya yeni başlarken uyanıp pencereden dışarıyı seyrettim. Kimse uyanmadan ormanda biraz dolaşsam fena olmazdı. Şatonun arka tarafından atımı çıkarırken Minjeong'un seslenmesiyle bıkkınlıkla ona doğru döndüm.
Yakalanmıştım.
''Ne o Jeon anlattıklarım merak mı uyandırdı? Nereye gidiyorsun bu saatte?''
Gözlerimi devirip konuştum. ''Dolaşacağım. Anlattığın kocakarı masalları sikimde değil. ''
''Tek başınasın, annemin kızacağını biliyorsun.''
''Annem uyanmadan dönmüş olurum. Sende o güzel çeneni kapatacaksın.''
Kollarını göğsünde bağlayıp tek kaşını kaldırarak gülümseyince atıma atlayıp sırıtarak konuştum. ''Anneme hizmetçinle aranda normal bir ilişki olmadığını söylerim. Sizi gördüm.''
''N-neyden bahsediyorsun Jeongin?''
''Kıza bağırıyordun. Annemin böyle şeylere sinirlendiğini biliyorsun.''
''Ah evet,onu diyorsun. Tamam söylemem git hadi. Saygılı biri olacağım. ''
"Eminim olursun, Minjeong."
Atımı hızla ormana sürerken sırıttım. Kız kardeşimin yediği haltları bilmeme rağmen onunla uğraşmak eğlenceliydi.
Ormanın derinliklerine kadar hızla atımı sürdüm. Kafamdan bir sürü düşünceler geçiyor hepsi zihnimi bulandırıyordu. aldığım sorumluuklar, alacağım sorumluluklar hepsi birden gözümü korkutuyordu. Minho hyung'un tahtta gözü yoktu, bunu biliyordum. Hatta bazen keşke hyung tahtın başına geçse diye bile düşünüyordum. O insanlarla kolaylıkla iletişim kuran uyumlu biriydi, zekiydi nerde ne yapması hangi adımları atması gerektiğini bilirdi. Muhtemelen benden çok daha iyi bir kral olurdu fakat o tüm bunlardan uzak durmak istediğini bana hep belirtirdi. Annem ona rağmen onu bir düşman olarak görüyordu fakat hyung'um benim bu hayattaki en büyük destekçimdi. Derin bir nefes alarak atımdan indim. Bir yere kaybolmaması için iplerini bağlayıp yürümeye başladım.
Şu an nerede olduğumu bilmiyordum fakat geldiğim yoldan geri dönersem şatoyu bulacağımı biliyordum. Bir kulübe gördüğümde yüzüm gülmüştü çünkü su mataram bitmişti. Arkamdan gelen hışırtıyla hızla kılıcımı çıkardığım anda yüzü bembeyaz parlayan benim yaşlarımda bir çocuk gördüm. Bana gülümseyerek selam verince kılıcımı indirdim.
"Kapımı çaldığınızı gördüm, buyurun kralım."
"Beni tanıyor musunuz? Yine de kralım diye seslenmeniz hoş değil, henüz olmadım."
"Elbette tanıyorum prens yang, uşağınız buraya kabuslarınız yüzünden sık sık uğrar."
"Hekim kim'in siz olduğunuzu bilmiyordum."
Gülümseyip eğildi. "İçeri gelmek ister misiniz, biraz dinlenebilirsiniz."
Başımla onaylayıp içeri girdim. küçük bir kulübeydi fakat oldukça ferahtı. Uzattığı suyu alırken gülümsedim. "Bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum.
"Aslında önceden babam ilgileniyordu fakat bu aralar kasabadaki kardeşiyle ilgilenmeye başladı, durumu oldukça kötü."
"Anlıyorum." diye mırıldandım. Bir süre küçük kulübede kalıp isminin Seungmin olduğunu öğrendiğim hekimle sohbet ettim. Beni küçük arka bahçesine çıkartıp oradaki çiçeklerini gösterdi. Aramızdaki resmiyet bir süre sonra biz farkında olmadan gittiğinde mutluydum fakat o bunu fark ettiği an öksürüp doğruldu.
"Prensim bu kulübe kasabaya oldukça yakın. Bu da sizin saraydan epeyce uzakta olduğunuzu gösteriyor. Güvenliğiniz için hava kararmadan gitmelisiniz. Geçmeniz gereken tehlikeli bir orman var."
"Teşekkür ederim Seungmin, yine gelmek isterim." dediğimde gülümseyerek şaşkınca baktı.
"Oh, mutlu olurum Prens Yang."
Evden çıkarken hava kararmaya başlamıştı, oldukça vakit geçirmiştim anlaşılan burada. Seungmin'le vedalaşıp atıma bindim ve hızlıca sürmeye başladım. Ağaçların arasından geçen gölgeler muhtemelen gözlerimin yanılsamasıydı ya da hava karardıkça hayvanlar inlerinden çıkıyordu.
Nefes nefese şatoya ulaştığımda muhafızlar endişeyle bana baktılar. "Prens Jeongin, iyi misiniz? Anneniz sizi çok merak etti." Kafamı sallayıp saraya girdim, koşuşturmaca hakimdi. Minjeong gözüme çarptığında göz devirdim. Büyük pencerenin önünde bacak bacak üstüne atmış elmasını ısırarak kitap okuyordu. Yanına gidip kolundan tuttum.
"Ne oluyor burada?" Omuz silkip elmasından ısırdı. "Minjeong?" sorarcasına baktım.
"Köylülerin hayvanları kaçırılıyormuş, birkaç çocuk da kaçırılmış onu söylemeye geldiler. Bir tane deli adam da getirmişler. Dişlerini gördüm diye sayıklıyor. Benim anlattığım efsane gerçekleşiyor sanırım." gülüp kitabını kapatıp arkama bakarak konuştu. "Abim ormandaki eski şatoyu kontrole gidecek sen de odana, annem çok sinirli sana çünkü."
Arkamı döndüm. Annem bana doğru endişeyle yürüyordu.
" Neredesin sen Jeongin? Biraz daha gelmeseydin seni aramaları için askerleri gönderecektim."Annemi geçiştirip aceleyle askerleriyle saraydan çıkmak üzere olan abimin yanına gittim." Hyung neler oluyor ben de geleceğim."
Annem de arkamdan gelip konuştu. " Jeongin böyle mevzular için seni tehlikeye atamam odana git. "
Minho hyung anneme bakıp konuştu. "Annen haklı jeongin sen sarayda kal halledip geleceğim tamam mı? Senin güvende olman gerekiyor." gülümseyip arkasını dönerken seslendim.
"Hyung, dikkatli ol." arkasını dönüp "Emrinizi aldım prensim." diyip tekrar gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
slayer, hyunin
Fanfictionveliaht prens olan jeongin, üvey abisinin ortadan kaybolmasıyla yıllardır kullanılmayan, vampirlerin yaşadığı söylenen şatoya gider.