cingulomania : juric

i think you are just like the dream

pembe tatlı masalar ve şirin lambalar, güler yüzle yaklaşan bir garson ve nefis ikramların olduğu ayrıca okula yakın olmasıyla da bilinen hug kafe her zaman eric'in favorisi olmuştu. bu yüzden onu bulmaya çalışırken gideceği ilk yeri bulması çok da zor olmamıştı çünkü bu yeri rüyasında gördüğünü çok net bir şekilde hatırlıyordu. bisikletine binmiş, arkasına da sunwoo'yu atmış hızla kafeye sürüyordu. gittiğinde karşısına ne çıkacağını, onu bulup bulamayacağını ya da sevdiği keke zam gelip gelmediğini düşünmekle çok meşguldü ki kafenin hemen karşısındaki yaya geçidine çoktan vardığını fark etmesi biraz zaman aldı.

trafik ışıkları yaya için kırmızıyı gösteriyordu ve yolun ortasında turuncu saçlı bir çocuk sadece dikiliyordu. yaya geçidi olmasına rağmen ışığa güvenerek hızlarını kesmeyen araçları gören eric sadece ensesini görebildiği bu çocuk için endişelendi. arkasındaki sunwoo'ya inmesini söyledi ve bir araba gelmeden turuncu saçlıyı alıp karşıya geçirmek için yola atıldı.

kırmızı bir araba onları ezmeden, kıl payı kendilerini kaldırımlara attılar. eric o kargaşa içerisinde yine turuncu saçlının yüzünü göremedi. çocuk ise basit bir teşekkür ederek hızla uzaklaştı.

sunwoo bütün bunlar olurken bir anda bisikletin arkasından atıldığı yerde kalmış, gerisini takip etmemişti.

"çuval mıyım lan ben rezil herif, insan öyle atılır mı? boyun posun devrilsin."

eric asla onu takmadan bisikleti kafenin yanında bir demire kilitleyip az önce hissettiklerini düşündü. basit bir şey değildi, yüzünü göremediği bu çocuk hem rüyasındaki kişiye fiziki olarak çok benziyordu hem de kalbini çok hızlı çarptırmıştı. sadece turuncu saçları ekstraydı.

"tıpkı rüya gibiydin seksi enseli bal kabağı. daha doğrusu rüyam gibi."

ilk üç bölümün çok kısa olduğunun farkındayım ama hem kısa kısa ficleri çok seviyorum hem de hikayeyi toparlamaya çalışıyorum. bundan sonrasının daha uzun olacağına dair söz verebilirimm(edit: asla olmayacak.)

merve acı bana seni cok seviyorum yemin ederm