13 (final)

412 77 75
                                    

wakatoshi-kun
hey,
bekliyorum seni.
in hadi

tendou
anlayamadım?

wakatoshi-kun
evinizin önündeyim.
ve hava soğuk,
çabuk olmalısın.

tendou
bugün cumartesi değil mi?
okulun olmaması gerekiyordu
kutlama ya da benzeri bir şey mi vardı? kaçırmışım

wakatoshi-kun
evet, bir çeşit kutlama
hadi çabuk ol
geç kalamayız

tendou
beş dakikaya hazır olurum
ve özür dilerimmm

-

merdivenleri aceleyle inip apartmandan çıktığımda ushijima'yı birkaç adım ilerimde gördüm. dışarı çıkar çıkmaz yüzüme sertçe çarpan rüzgar beni afallattırken boynumdaki atkıyı düzelttim. sonrasında ona yaklaştım. "çok üzgünüm. gelmeden haber verseydin keşke. beklemezdin."

"sorun değil." ceketimin cebine elini ittiğinde şaşkınlıkla ona baktım. omzunu silkti. "paltomun cebi yok." cebimdeki elimi sıkıca kavradığında istemsizce güldüm. 

birlikte okul istikametinde yürümeye başladığımızda konuştuğumuz şey yaklaşan soğuklardı. kasım ayındaydık ve birkaç haftaya kar da gelecekti. şimdilik yalnızca kuru bir soğuk vardı.

"ilk kar ne zaman düşer sence, wakatoshi-kun?"

"bilmiyorum ama seninle izlemek istiyorum."

omzuna doğru yattım. "ben de."

okulun yolundan saptığımızda şaşkınlıkla dikleşip ona baktım. ben daha ağzımı açmadan aklımdaki soruları yanıtladı. "semi'yi de alacağız."

"oh, tabii."

semi'nin oturduğu apartmana geldiğimizde ushijima önce telefonla aradı onu. ama semi telefonunu açmadı. "uyanamadı mı acaba?" apartmanın şifresini girip de içeri girdiğimizde elini bıraktım. üçüncü kata geldikten sonra yedi numaralı dairenin önünde durup zili çaldık. ben biraz geride duruyordum.

semi'nin annesi olduğunu düşündüğüm orta yaşlı bir kadın kapıyı açtığında ushijima nazikçe iyi günler dileyip arkadaşımızı sordu. kadın onun uyuduğunu ve hemen kaldıracağını söylerken bizi de içeriye davet etmişti.

ushijima bana elini uzattığında utanarak elini tuttum. birlikte içeri girdiğimizde bayan semi ayakkabılarımızı çıkarmamıza gerek olmadığını söyledi. yerde halı da yoktu zaten.

salona yöneldik biz de doğruca. odanın kapalı kapısını açar açmaz yüzümüze doğru bir konfeti patladı. ürküp ushijima'nın arkasına saklandım ama duyduğum doğum günü şarkısı ile girdiğim şoktan çıktım. yavaşça içeri girip şaşkınlıkla odaya ve odadakilere baktım. tanrım, tabii ya... bugün benim doğum günümdü.

ushijima bana arkadan sarıldıktan sonra boynumu öptü. "iyi ki doğdun."

"yuh." shun elindeki patlatılmamış konfetiyi yere düşürürken ayumi tiz bir çığlık atıp telefonuna sarıldı. semi ise hiç şaşırmış durmuyordu.

"inanamıyorum siz ne ara ya..?" shun'un sorusu cevapsız kaldı.

"çok teşekkür ederim. hepinize tek tek..." ayumi'nin tuttuğu ve evde yapıldığı belli olan pastaya baktım. ben ona gitmeden ayumi ayağıma geldi. ushijima hâlâ bana sarılıyordu. yutkundum ve gözlerimi yumdum. dileyeceğim dilek zaten belliydi. çünkü ushijima ile konuşmaya başladığımızdan beri her gece aynı şeyi diliyordum. lütfen, lütfen onunla daha fazla güzel anı biriktireyim.

mumları üfledikten sonra bir sürü fotoğraf çekildik. ayumi hepsini tek tek sosyal medyasına koyarken semi elindeki hediye paketini bana uzattı. şaşkınlıktan yüzüne bakakaldım.

"ne bakıyorsun oğlum? hediyesiz doğum günü mü olur?"

shun kanepede otururken yanıtladı onu. "olmaz. şahsen hediye yoksa doğum günü kutlamanın da mantığı yok."

"ben... gerçekten gerek yoktu buna." hediyeyi iki elimle alıp teşekkür edercesine eğildim. "çok teşekkür ederim. anne ve babamdan başka kimseden hediye almadığım için çok garipsedim." paketi kaplumbağa yavaşlığı ile açıp dikkatlice çıkardım içindekini. bir kol saati almıştı bana.

"kolundakinin modası milattan önce falan geçti, birader." gülümseyip göz kırptığında gülerek teşekkür ettim ona.

sonra ayumi verdi hediyesini. ve sıkıca sarılarak yeni yaşım için en güzelini diledi. aldığı tişört için ona çok teşekkür ettim. "yaz geldiğinde tüm kızların kalbini bu tişörtle fethedeceksin." bana uzaktan öpücük atıp kendisini koltuğa attı.

shun da yanıma geldiğinde şaşırıp ona baktım. onun bana hediye almış olmasına inanamıyordum. "pasta malzemelerini ben aldım." beni şaşırtmadı elbette. gür bir kahkaha attım. onunla da sarıldık.

en son, ushijima ile karşı karşıya geldik. arka cebinden ufak, minik bir paket çıkardı. paketi bana vermek yerine titreyen elleri ile kendisi açtı. ellerinin heyecandan titriyor oluşu gözlerimi doldurmaya yetti.

"seni yeni yeni tanıyorum." dedi alçak bir sesle. "ne en sevdiğin rengi, ne en sevdiğin yemeği ne de en sevdiğin aktiviteyi biliyorum. ama öğrenmek istiyorum." paketten çıkan zincir kolyeyi avucuna hapsettikten sonra bileğime uzandı. ve kolyeyi benim avucuma bıraktı. "seni öğrenmeme izin verir misin, tendou?"

o an ne ayumi'nin duygulandığını söyleyerek ağlayışı dikkatimi dağıttı ne de semi'nin gülerek bizi videoya aldığını söylemesi. ben sadece ushijima'yı görüyor ve duyuyordum.

"izin senin." dedim ağlamaklı bir sesle. sol elimi yanağına çıkarıp nazikçe okşadım. "izin senin, ushijima wakatoshi." 

ve öptü beni. gözyaşlarım ise ilk öpücüğümü ilk aşkıma vermiş olmanın mutluluğu ile aktı.

-

finall, umarım beğenmişsinizdir başka bir kurguda görüşürüz <3

not defteri # ushitenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin