12

387 72 54
                                    

semi sınıf
tendou
kanka n'aber?

tendou
oh
selam semi
iyi, senden?

semi sınıf
sınıftayım, oturuyorum öyle
sen neredesin?

tendou
kütüphanedeyim
sınıf çok gürültülüydü de, kitap okuyabilmek için geldim
neden? bir şey mi oldu?

semi sınıf
okuldan sonra ushijima'ya ödevlerini ulaştırmam gerekiyordu
ama belki yerime sen yaparsın
yapar mısın?

tendou
neden ki?
kötü bir şey mi oldu da bana teklif ediyorsun?

semi sınıf
ondan değil
vakit geçirirsiniz diye.
ushijima biraz hasta
hem ona geçmiş olsun dersin
ayumi çorba falan da yaparsa güzel olur diyo
direkt tavlarmışsın ushijima'yı

tendou
ya fjdcbvjsdzhkcx
ben de acil bir şey oldu da o yüzden rica ediyorsun sandım
götürürüm ödevleri, sıkıntı değil
nerede oturuyordu tam olarak, söyle sen bana

semi sınıf
xxxxxxxxxxxxxxxx

tendou
ah, hâlâ eski evlerinde oturuyorlar galiba
tamamdır
birazdan ödevleri almaya gelirim

semi sınıf
tamam
göreyim seni o7
tavla gel ushi'yi

tendou
saçmalamaya devam et semi dhvsbcjsadhzxjc

-

omuzlarımı çevirip gerginliğimi üzerimden atmaya çalıştım. derin bir nefes aldıktan sonra elimi kaldırıp kapıyı çaldım. sonra da zile bastım. herhangi bir zil sesi duymamak beni güldürdü. yedinci sınıftayken de çalışmıyordu bu zil. tamir ettirmek için çok mu üşengeçlerdi acaba?

kapı, üçüncü çalışımda açıldığında maskesi çenesindeki ushijima karşıladı beni. beni gördüğünde şaşırması, benden haberi olmadığını gösterdi. semi ona söylememiş olmalıydı. çenesindeki maskeyi hızla ağzına taktı. "ne arıyorsun burada?" sesi çatalı ve boğuk geliyordu.

"umm, ödevlerini getirdim. semi rica etti de."

başını salladı. "teşekkür ederim. ve o aptal seni buraya kadar yorduğu için de üzgünüm."

"ne demek? duymamış olayım." omzumdaki çantamın askısına sıkıca tutunup utangaç bir edayla sordum: "yalnız mısın?"

refleks olarak arkasına baktı. "oh, evet. annem de babam da işteler. ama iyiyim. dünden daha iyiyim."

elim enseme gitti. terlediğimi fark ettim. onun karşısında döktüğüm terin haddi hesabı yoktu. beni hep heyecanlandırıyordu. "eğer istersen... annen ya da baban gelene kadar kalabilirim. yemek yapmayı da biliyorum. çorba yapabilirim sana." ayumi'nin tavsiyesine uyduğum için yanaklarım kızarırken bunu onu etkilemek için yapmadığımı yüz kez hatırlattım kendime. içimden geldiği için yapıyordum.

"hastalığımın sana bulaşmasından endişeleniyorum ama kalırsan çok mutlu olurum." kocaman gülümsedim ve kenara çekilerek açtığı boşluktan içeri geçtim. arkamdan kapıyı kapattı.

ayakkabılarımı çıkarıp verdiği terlikleri giydikten sonra onun ilerletmesi ile salona geçtim. önce çantamı sonra ceketimi düzgünce koltuğun yanına bıraktım. "dün terlemiş ve üzerine soğuk su içmiş olmalısın." mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere girdiğimde peşimden geldi.

"çok terledik ve eğlenmek için bir mekana gittik. hava rüzgarlıydı. neredeyse hepimiz hastalandık."

onun yardımı ile çorba için gerekecek her şeyi bulup ortaya koydum. "mantar çorbası mı domates çorbası mı?" havaya kaldırdığım iki hazır çorbaya da baktıktan sonra işaret parmağı ile domates çorbasını gösterdi. başımı salladım. "bence de."

onunla sohbet ederek çorbayı yapmaya koyuldum. çorbayı olmaya bıraktıktan sonra da masaya, onun karşısına oturdum. 

"maç nasıldı?" diye sordum ilgiyle. "çekişmeli geçmiş olmalı."

güldü. "hem de nasıl. üçe iki kazandık. bizi zorladıklarını itiraf ediyorum."

onunla konuşarak geçirdim zamanımı. çorba hazır olduğunda bir kaseye koyup önüne bıraktım. ve yemeğinin yorumunu heyecanla bekleyen acemi bir aşçı gibi onun başında durdum. ellerimi önüme alıp parmak uçlarımda gergince yükseldim.

çorbadan iki kaşık aldıktan sonra yüzüne bir tebessüm yayıldı ve içmeye devam etti. cevabımı çoktan almıştım. kendime hakim olamayıp ben de gülümsedim. 

"tendou." yine karşısına oturmuşken bana seslendi. kaşlarımı kaldırıp ilgiyle ona baktım. "ilerde..." dudaklarını ıslattıktan sonra gözlerini çorba kasesinden çekip bana baktı. "ilerde de bana çorba yapmanı istiyorum."

kalbim haddinden fazla hızlandığında ne yapacağımı bilemedim. yanaklarıma hücum eden kandan ötürü saklanmak istiyordum üstelik. titreyen dudaklarımı araladım ve heyecandan titreyen sesimle konuştum. "ben de." dedim. "ben de istiyorum wakatoshi-kun. hem de çok, çok fazla istiyorum."

-

şu çorba olayı var ya... o benim için unutulmaz bir şey. ve duyup duyabileceği en orijinal, içten çıkma teklifi.

not defteri # ushitenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin