Düzenlemeden yayımlayacağım, umarım hatam yoktur. İyi okumalar..
Minho.
Yüzüme vuran rüzgar gözlerimi acıtırken yağmur damlaları ise saçlarımı ıslatıyordu, yeni yeni çiseleyen yağmur damları toprakla karışıp bana onun kokusunu hatırlatıyordu Hyunjin'i.
Saat gece yarısını geçerken yağmurun şarkısını dinleyerek yürümeye devam ettim. Özledim, yağmurun sesiyle onun güzel sesinin birleşimini. İki huzurlu ses birbirine o kadar çok yakışıyordu ki her saniye dinlesem de sıkılmazdım. Dedim ya, özlemiştim.
Eski anıları hatırlatıyordu yağmurun kokusu bana.
Yağmurun altında koşup dans ederdik, neşeli kahkahalar atardı gülüşü hiçbir zaman solmazdı. Onun mutluluğu ağlayan insanı bile gülümsetecek cinstendi.
Onunlayken hayatım daha renkliydi. Siyah beyaz gökyüzümü elleriyle boyamıştı, içine her rengi karıştırmıştı. Yukarı baktığımda sarı güneşi görürdüm, beyaz bulutları, ağaçların kahverengi uzun gövdesini, dallarındaki yeşil yaprakları, uçan rengareng kuşları. Hyunjin yanımdayken hayat güzeldi.
Yaşamayı severdim yanımda olduğunda. Sigarayı bile bırakmama yardım etmişti, o kirli zehir yerine temiz dudaklarını öpmek isterdim. Ama öpmeyi geçin dokunamıyordum bile, dokunursam canını acıtırım diye korkuyordum. Kıyamıyordum dokunmaya.
Yolun sonuna geldiğimde şehrin parlak manzarasına baktım.
Yağmur durmuştu, yanaklarımdaki yağmur dinmemiş olsa da gülümsüyordum. Neden peki? Kalbim bu kadar acıyorken nasıl gülümseyebilirdim?
Ceketimdeki mektubu çıkartıp ıslak toprağa oturdum. Eskimiş ve bir kaç yeri yırtılmıştı, mektubu açıp içindeki kağıdı çıkardım.
Her gün okuyup ezbere bildiğim yazıları tekrar ve tekrar okudum.
"Özür dilerim.
Bu hastalık beni erken yaşta ele geçirdi, sana söyleyemedim çünkü bilirsin bazı şeyleri söylerken çekingen oluyorum ve kendimi ifade edemiyorum. Tamam doğruyu söyleyeceğim, üzülmeni istemedim.
Tedavi olmak için şehir değiştirmem gerekiyordu, beni bırakmayacağını bildiğim için yalan söylemek zorunda kaldım yani senden sıkıldığım falan hep yalandı. Senden hiçbir zaman sıkılamam ki ben.
Yağmurda sana şarkı söylemeyi, beraber koşarak çınar ağacına gitmemizi, bana kağıttan yaptığın turna kuşlarını, yaptığın o harika yemekleri, ne kadar rahatsız olsan da saçlarınla oynamayı, gözlerindeki ışığı, seni Minho. Ben seni çok özledim.
Elektrik kesildiğinde küçük mumlarla odayı aydınlatıp kahve yapardın, ama şimdi sen yoksun ve ben çok üşüyorum Minho. Hastane odasında geceleri ışıkları kapatıyorlar. Karanlıktan korktuğum için sen yanımdan hiç ayrılmazdın, ama şimdi sen yoksun ve ben her gece ağlıyorum. Özledim seni.
Epilepsi krizleri zaman geçtikçe arttığı için bu mektubu sana yazıyorum, yanıma gelir misin? Chris hyung seni bana getireceğine dair söz verdi. Ama çabuk ol olur mu? Sana şarkı söylemeyi özledim."
Kağıttaki mürekkep göz yaşlarım yüzünden dağılmıştı, tekrar ve tekrar.
Bu Hyunjin'den aldığım son mektuptu. Önceki mektuplarda da defalarca kez özür dilemiş gelmemi istemişti, ama hasta olduğundan bahsetmemişti. Aptaldım ben, ettiğimiz kavga yüzünden gitmemiştim.
Bu mektup geldiğindeyse gece yarısını geçiyordu her zamanki gibi, yağmur damlaları ne kadar hızlı yağsa da beni durdurmamıştı. Chris beni Hyunjin'e götürene kadar mektubu okuya okuya ağlamıştım, geç kalmanın pişmanlığı vardı içimde.
Hastaneye vardığımızda ise Hyunjin şarkı söylüyordu, hayır sesiyle değil.
Kalbinin sessizliği duyuluyordu boş koridorda. O ince ses beynimde yankılanırken ayaklarım ilerleyemiyordu. Chris yanımdan koşarak odaya girerken ağlama sesleri kalbimi parçalıyordu. Zar zor adım atarak odaya ilerlediğimde ise yatakta yatan Hyunjin'i görmüştüm.
Uzun saçları beyaz yüzüne karşı simsiyahtı, dudaklarındaki renk her ne kadar solsa da küçük gülümsemesinde çiçekler açıyordu. Dün gibi aklımdaydı o minik gülümsemesi.
Chris yere oturup Hyunjin'in elini tutarak ağlıyordu, bense hâla bir adım atamamıştım. Doktor beyaz çarşafı yüzüne örtesiye kadar.
Koşarak çarşafı açmıştım. Soğuk yanaklarına dokunurken ellerim titriyordu, sıcaktan kızarırken dokunamamışken şimdi dokunmak acı veriyordu parmaklarıma. Alnını öperken de dudaklarım titriyordu, göz yaşlarım gözlerine akıyordu. Belki göz yaşlarım onu ısıtırdı? Üşümüştü ki bu kadar soğuktu teni. Sıkıca sarıldım, ama ısıtamamıştım eski zamanlardaki gibi.
Hemşireler ve Chris beni ayırmıştı Hyunjin'den. Tekrar ayrı kalıyorduk ama bu sefer ikimiz de istemeyerek ayrılmıştık. Onu ısıtamamıştım, karanlıkta kalmıştı gözleri ama ben bir şey yapamamıştım.
Her gün özlerken O da özlüyormuş benim bir tanem. Çok üşüyormuş ben olmayınca, öyle yazıyor son mektubunda.
Ayağa kalkıp şehirin karanlık manzarasına baktım, artık ay ve yıldızlar aydınlatıyordu. Herkes uyumuştu, benim de uyumam gerekiyordu.
Hyunjin'e sarılıp onu ısıtmam gerekiyordu, göz yaşlarını silip sarılmalıydım çünkü çok özlemiştik birbirimizi.
Elimdeki mektubu öpüp ceketimin iç cebine koydum, tam kalbimin üstüne denk geliyordu.
Ve bir adım attım, Hyunjin için ikinci adımı attığımda rüzgar sertçe bedenime vuruyordu, hızla aşağı iniyordum. Bu sefer kavuşmak için hızlı olmak beni gülümsetmişti.
- - -
Chris kulaklığını takıp açtığı radyoda sevdiği şarkı çıkınca gülümsemişti.
To Tango Tis Nefelis - Haris Alexiou.
"Δυό μικροί αγγέλοι- Evet sevgili dinleyicilerimiz."
(Ç. İki küçük melek.)
Chris şarkının kesilmesiyle kaşlarını çatmıştı. Önemli haberler olmadıkta dinlediği radyo kanalında şarkılar kesilmezdi.
"Bu sefer üzücü bir haberimiz olacak. 20 li yaşlarında olduğu tahmin edilen genç erkek gece yarasında uçurumdan atlayarak intihar etmiş, üzerinden kimliği çıkmayan çocuk için dua edelim. Umarız ki ailesi onu bulur."
Şarkı kaldığı yerden devam ederken Chris dün geceyi hatırladı. "Hyunjin'i özledim, yanına gideceğim." Minho'nun mezarlığa gideceğini düşünmüştü.
Adımları geriye giderken arkasını dönmüş ve tahmin ettiği uçuruma doğru koşmaya başlamıştı. İlk Hyunjin şimdi ise Minho gitmişti, iki sevdiği arkadaşını kaybetmişti Chris.
Hyunjin'de olduğu gibi Minho için de geç kalmıştı.
- - -
Yaşadığı onca acıya rağmen Chris güçlü durmuştu, şu an iki arkadaşı için şarkılar besteleyip ikisinin aşkını anlatıyordu insanlara. Her ne kadar kimse bu ikiliyi tanımıyor olsa da şarkılarla hayaller kurup mutlu oluyorlardı.
Minho ve Hyunjin kavuşamamıştı ama Chris onları şarkılarda kavuşturmuştu. Elleri, dudakları, bedenleri, aşkları, ruhları.
Onlar mutluydu, ağlamıyorlardı. Sıcak güneşin altındalardı, toprağın altında değillerdi. Chris'in yanındaydılar, uzakta değillerdi.
Sadece şarkılar Minho ve Hyunjin'i yaşatmıştı.