Yatağımda hissettiğim hareketlilikle gözlerimi açmıştım. Açıkçası bıraksalar bir kaç saat daha uyuyabilirdim fakat bugün bunu yapmam pek mümkün olmayacaktı.
"Annecim! Günaydın!" N'leri uzatarak sarılmıştı Feyza.
"Günaydın cadılarım! Hadi bakalım hemen kahvaltımızı yapalım ve evden çıkalım. Bugün Saliha Sultan'dasınız!" diyerek yataktan kalktım. Saliha Sultan, Simay'ı annesiydi. Pamuk gibi kalbi vardı. Bana da bir anne olmuştu. Annemden alamadığım şefkati o bana vermişti.
Kızları yataktan kaldırarak gelişigüzel bir şekilde yatağımı toplamıştım. Ardından elimi ve yüzümü hızlı bir şekilde yıkamış ve mutfağa geçmiştim. Dolapta kalan son yumurtaları da alarak haşlamaya bırakmıştım. Zeytin, peynir, domates derken sofrayı hazırlamıştım. Yumurtaları da tabağa koyduktan sonra kızlara seslenmiştim.
"Bıcırıklar! Yumurta tokuşturmaya var mısınız?" Bu anı beklermiş gibi saniyeler içerisinde mutfağa gelmişlerdi.
"Üstünüzü kirletmeden güzelce yeyin olur mu? Ve en önemlisi kavga yok. Kırılmayan yumurtayı seçmek bir beceridir." Ortada duran tabaktan bir yumurta seçerek devam ettim. "Hadi bakalım siz de seçin."
Seçtikleri yumurtaları bana gösterdiklerine ben de yumurtamı kaldırdım ve beraber yumurtalarımızı tokuşturduk. Elbette ki kazanan Ayda!"Ama anne! Hile mi yapıyorsun sen, ben anlamıyorum ki! Of ya! Ama bir dahakine biz kazanacağız anne hanım. O zaman görüşelim lütfen. Hıh!"
Onun bu haline gülerek havadan öpücük attım.
Feyza çok enerji dolu biz kızdı. Girdiği ortamlara çok çabuk adapte olabiliyordu. Sosyalleşmeyi seviyordu. Ferza onun aksine sessiz, sakin bir karaktere sahipti. Ferza karakter olarak bana daha çok benziyordu.
"Evet, cadılar şimdi bana yardım edip buraları topluyoruz."
Ayaklanarak ortalığı hızlı bir şekilde topladık. Ardından ben ise üstümü değiştirmeye gitmiştim. Hazır ütülü olan mavi kot pantolonlumun üstüne uyumlu olabileceğini düşündüğüm kahverengi bir sweatshirt giymiştim. Bez çantama da bir kaç şey koyduktan sonra aynanın karşısına geçmiştim. Göz altımdaki fark edilir derecede olan morluklar gecelerin huzursuzluğunu yansıtıyordu resmen. İlk olarak nemlendirici krem ile cildimi nemlendirmiştim. Ardından güneş kremini iyice yedirmiştim. Morluklarımı kapatması için kapatıcı sürmüştüm. Allık ile soluk suratıma renk vermiş, dudak nemlendiricisini de dudaklarıma sürmüştüm. Kirpiklerime hızlıca rimel sürdükten sonra hazırdım.
Kızlara çıkmamız gerektiğini söyleyip koridora geçmiştim. Yanıma geldiklerinde çantalarını da alıp evden çıkmıştık. Çoğu zaman Simay bırakıyordu bizi fakat bugün ona gelmemesini rica etmiştim. Onu seviyordum. Fakat bazen kendimi ona yüklenmiş yük olarak görüyordum. Bu beni etkiliyordu. O her defasında bana olmayan kız kardeşi olduğumu söylese de yine de bu fikrimi tamamen silemiyordum.
Şanslı günümüzde olmalıyız ki otobüse yetişmiştik. Kızları okula bıraktıktan sonra ben de hemen butiğe geçmiştim.
.
"Güzel günlerde kullanmanız dileğiyle, iyi günler."
Müşteri gittikten kendimi boş koltuğa atmıştım. Yorgundum. Fiziken değil ama ruhen yorgundum. Bazen bencil olduğumu düşünmüyor değilim. Kızlarıma gereken ilgiyi vermediğimi düşünüyor, üzülüyorum. Zordu. Hayat gerçekten zor bir serüven. Her bölümde ayrı bir engel var ve bu engeller gerçekten imkansız denilecek türdendi. İhtiyaç ise sabırdı. Sabır gerçekten de çözüyordu çoğu sorunu.
Ben düşüncelere dalmışken dikkatimi dağıtan telefonumdan gelen ses olmuştu. Arayan Simay'dı.
"Güzelim, nasılsın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayda
Teen Fiction"Anne, neden bizim babamız yok? Bugün Berke'nin babası okula geldi. Berkeyle beraber sinemaya gideceklermiş. Değil mi Ferza? Pazartesi günü de babalar ve çocukları balosu olacakmış. Pazartesi ne zaman ki? O zamana kadar babamız olur mu anne?" Oturdu...