Genç bir adam, daha 21 yaşında uyku ilaçlarına muhtaç kalmış, kendini günahkar ilan etmiş bir çocuk aslında. İçindeki çocuğu büyütemediği için onuru ve gururu kırılmış. Sadece başkalarına değil, kendine olan güvenini de kaybetmiş. Haklı da kaybetmekte, başka ne yapabilirdi ki? Başka ne türlü oldurabilirdi?
Günahlarından arınmak için kiliseye gelmiş, hayır dua edip Tanrı'ya yalvararak değil. Bunu çok kez denese de işe yaramadığından pes etti bu çocuk.
Kilisenin en yüksek yerine çıkmış, arkasındaki büyük, sallanan çanın sesiyle huzuru bulmaya çalışıyor. Hayır ağlamıyor, gayet rahat. Zaten biteceğini biliyor, birazdan her zaman istediği gibi kuş gibi uçup gidecek.
Düşünceleri ağırlık yapıyor gibi hissettiğinde yüzüne sertçe çarpan rüzgar başını döndürüyor. Hava soğuk, onun üstü ise incecik, zaten üşümüş bedeni aşağı atladığında daha da soğuk olacak.
Sanki gerçekten de içmiş gibi hissediyor, sarhoş olmuşa benzer bir hali var zaten. Gözlerini asla tam olarak açamıyorken hızla gelen rüzgar saçlarını olabilirmiş gibi daha da karıştırıyor. Bu gözlerini kapatmasını sağlıyor. Dengesini kaybedecek gibi olduğunda kendini tutuyor.
'Şimdi değil.'
Biraz daha beklemeli. Neden bilmiyor ama biraz daha beklemeli. Atlayacağı kesin, ancak şimdi değil. Belkide karşısındaki güzel manzaraya tutuldu. Güneşin batışı her zamankinden daha güzel gözüküyor gözüne. Renklerin havada oluşturduğu tablo ne kadar da rahatlatıcı şimdi.
Zaten kafasındaki sesler ona yetiyor, bir de gelen ayak seslerini duyamayacak. Çok yorgun, artık yoruldu, ne bedeni kaldırabiliyor ne de ruhu. Her şey ağırlık yapıyor.
"Atlayacak mısın gerçekten?"
Arkasına dönmeye tenezzül etmiyor, sadece sesin sahibi yanına gelirse ona bakabilir. Sadece o kadar enerjisi var.
Ancak sesi bu kadar güzel olan çocuğu merak ediyor, cevap vermemek belki onun yanına gelmesini sağlar.
Genç adamın istediği gibi gelip yanına oturuyor sesini sahibi. Hareketleri dikkatli çünkü oturdukları işlenmiş taş ince, terasın parmaklıkları denilebilir. Dengesini bulduğunda arkasındaki duvara yaslanıyor ve bacaklarına sarılıyor.
"Atlayacak mısın?"
Jisung sonunda zar zor açık tuttuğu gözlerini yanına oturan çocuğa çeviriyor.
Bir çocuk değil, genç bir adam karşısındaki. Sarı, uzun saçları fazlasıyla dikkat çekiyor, rüzgar onları da savururken ince uzun parmaklarıyla kulağının arkasına sıkıştırıyor sarılarını. Dudakları hafif dolgun ve gözünün altında bir ben var. Çok hoş bir çocuk aslında, Jisung gözlerini ondan ayıramıyor. Bir anlık güzel gün batımına bakıyor. Karşısındaki adamı anımsatıyor bu manzara. Onun gibi sarılara sahip ve çok hoş.
Sonradan adamın sorusu aklına geliyor. Sanırım sarışın olan düşüncelerini karıştıracak kadar güzel.
"Evet, atlayacağım."
Adını bilmediği bu güzel adam da aynı onun gibi gün batımına bakıyor. Acaba o da manzarayı kendisine benzetti mi diye düşünmekten alıkoyamıyor kendini Jisung.