1998, 4 aralık, fransa, paris, jisung'un odası, saat 23.37
why would you ever kiss me? ım not even half as pretty.
~
Evdekiler uyuyor, bense odamdayım, günlüğümü senin adınla dolduruyorum. Sana ne kadar hayran olduğumdan bahsediyorum ona. Senin sürekli dalga geçtiğin süslü kalemimle yazıyorum hemde. Ucundaki süs hafifçe sallanıyor ben yazarken, bu beni gülümsetiyor.
Aslında ironik değil mi? Sen onun hayalini kurarken, kim bilir belki de onlayken ben burada seni düşünüp seni yazıyorum defterime. Beni güldüren şeyse seninle bir kalem yüzünden yaşadığım saçma sapan bir anı oluyor.
Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimden kurtuluyorum, yazmaya devam ediyorum.
'Bazen oturuyorum ve izliyorum onu, çok güzel gülüyor. Özellikle de onu gördüğünde çok güzel gülüyor. O kızı kıskanmama sebep oluyor.'
İç çekip devam ediyorum.
'Dün ikisini gördüm. Ona kazağını verdi, sırf üşüdüğü için. Bu
deja vu gibi oldu benim için, çok öncesinde bana vermişti aynı kazağı. Belki sadece bir parça polyester ama anlamlıydı benim için, şimdi kirlendi onun kokusuyla. Veya düzelteyim. Benim için kirlendi, onun için kutsandı. Ah Tanrım...çok adaletsi-'Kapım açılıyor yavaşça ve ben irkiliyorum. Herkes uyuyor, kimin gelmiş olabileceğini merak etmeden duramıyorum. Karanlıktan yüzü gözükmüyor gelenin. İçeri giriyor yavaşça, bana yaklaştıkça görüyorum, gelen sensin.
"Hyunjin?"
Gelip yatağıma, ayak ucuma oturuyorsun. Bir anda dank ediyor, hızla günlüğümü kapatıp kilitliyorum ve masama koyuyorum. Dikkatini çeken günlük değilde kalem oluyor. O aşık olduğum gülümsemeni sunuyorsun bana.
"Yine mi şu kalem?"
Ben de gülümsüyorum bu sefer. Kalemi elime alıp inceliyorum sanki daha önce yüzlerce kez incelememişim gibi.
"Kalemimi rahat bırak artık, ben seviyorum onu."
İkimiz de kıkırdıyoruz şimdi. Yavaşça gülümsemelerimiz solduğunda soruyorum sana.
"Biri mi uyanık yoksa sen mi girdin?"
"Ben girdim."
Küçüklüğümüzden beri ailelerimiz arkadaş olduğundan sizde de anahtar var, genelde hep sende durur çünkü en çok sen gelirsin bize.
"Tanrım! Yine botlarını çıkarmamışsın."
Kıkırdıyorsun tekrardan.
"Ne bekliyorsun? Çıkarsana!"
Alt dudağın dışa doğru kıvrıldığında bir iç çekiyorum. Bazen üç yaşında bir çocuğa dönüşüyorsun.
"Midem bulanıyor."
Gözlerimi devirip yataktan iniyorum ve yere eğiliyorum. Botlarını çıkarırken beni izlediğinin farkında olamıyorum çıkartıp yukarı baktığım ana kadar. Gözlerin parlıyor camdan gelen ay ışığıyla. Fazla büyüleyici bir manzara.
