Hıçkırıkları kontrole girdiğinde gözündeki yaşları sildi ve kucağında duran günlüğü masanın üzerine koydu. Gözlerini saate çevirdiğinde gece yarısını geçtiğini fark etti. Normalde bu saate kadar kafasına silah dayasalar uyanık tutamazlardı onu.
Fakat şimdi biraz daha farklıydı... Temari'nin ölümünden bu yana gözüne doğru düzgün uyku girmiş miydi ki? Onu bile hatırlamıyordu.
Cansız ve isteksiz adımlarla yukarıya çıkan merdivenlere yöneldi. Odalarına girdiğinde kendini yataklarının üstüne attı. Normalde çift kişilik olan yatağın şimdi bir tarafı boş ve soğuktu.
Görüş alanına önce sağ elindeki alyans, sonra komodinin üstündeki şu an sahibi olmayan alyans girdiğinde yine gözleri doldu. Ahh hadi ama gözlerindeki yaş daha bitmemiş miydi? Ne zamana kadar devam edecekti bu şekilde?
Son görüşmeleri. Oğlunu kucağına alma sevincini kursağında bırakan haberdi Temari'nin ölümü. İlk bir anlamadı, inkar etti, kabul etmedi ve yalanladı. Olmaz, dedi. Olamaz, Temari beni yalnız bırakıp gitmez.
Ama ne zaman ki gerçekleri bir nebze kabul etti, o zaman gelmişti artık ruh taşımayan bedenle vedalaşma zamanı. Morga girmeden önce son görüşmeleri.
O zaman almıştı karısının zarif elindeki yüzük parmağından evlilik alyanslarını, artık yaşam belirtisi göstermeyecek kadar soğuk ellerinden.
Son bir kez öpmüştü karısının narin dudaklarını, üzüntünün verdiği sıcak gözyaşları kadının buz tutmuş suratına düşerken. İlk ve son kez, ölüme kadar veda etti Shikamaru sevdiği kadına.
Kaybolduğu ve mest olduğu yeşil küreleri bir daha asla göremeyeceğini düşünmüştü ama Temari, aynı gözlerin genetiğini oğluna da vermişti. Kendinden bir parça vermişti oğluna Temari.
Kendisi buradan gitmişti belki ama kendisini andıran birini bırakıp gitmişti, Shikamaru'nun iyi bir baba olacağını bilerek huzurla yummuştu hayata gözlerini.
Ölümünü ve geçirdikleri son sahneleri hatırlamak, yastığının birkaç damlayla ıslanmasına neden olduğunda kendini kaybedip çığlık atmamak için kendini zor tuttu Shikamaru.
Ağlamak istemiyordu, eğer Temari yaşasaydı ve kocasının bu kadar ağladığını görse kendine gelmesi için tokatlardı büyük ihtimalle. Ama elinde değildi içinden geliyordu.
Bağırsa ya da çığlık atsa çocuğunun uyanacağını biliyordu, bu yüzden-
Bir dakika...
Shikamaru, yatağın Temari'nin yattığı tarafına kurulan beşiğe biraz daha dikkatli baktığında, tahta parmaklıkların arasında kendine bakan bir çift yeşil iris gördü. Eğilip beşiğe baktığında kendini sorguladı.
"Sen daha uyumadın mı lan?"
14 günlük çocuktan cevap beklemiyordu tabii ki ama soruyordu işte, maksat sohbet muhabbet olsun.
"Ya oğlum uyu işte el kadar bebesin derdin yok- var aslında haberin yok- ben senin yerinde olsam 7/24 uyurdum ha." dedi hafif şakacı bir sesle. Eğer bu çocuk olmasaydı, hayata tutunabileceği hiçbir şey kalmamış olacak ve hayatından olacaktı; büyük ihtimalle kendi elleriyle.
O Temari'yi kurtaramamıştı ama Temari onun hayatını kurtarmıştı.
Çocuğun yeşillerine biraz daha dikkatli baktığında, olması gerekenden çok daha solgun ve durgun olduklarını fark etti Shikamaru. Açıkçası bu onu biraz endişelendirmişti.
Eğilip çocuğun alnını öptüğünde, ateşinin olması gerekenden çok daha fazla olduğunu fark etti.
Hemen paniğe kapılmamalıydı, belki de ona öyle geliyordu değil mi? Hemen komodinin çekmecesine yöneldi ve ateşölçeri çıkarıp çocuğun bileğine tuttu.
39.2
Bir bebek için havale belirtisi. Hatta yetişkin bir insanı bile kendinden geçirtebilecek bir değer.
Eli ayağına dolaşır gibi oldu ama hayır, mantıklı hareket etmeliydi. Hemen Shikadai'yi kucağına aldı ve onu pusetine dikkatli ve güvenli bir şekilde yerleştirdi. Çocuğu sarsmadan ama elinden gelen en hızlı şekilde arabaya yöneldi, puseti yan tarafına koyup arabayı çalıştırırken zorla yutkunarak konuştu:
"Sakın..." dedi. "Sakın sen de beni bu dünyada yalnız bırakıp gitme, Shikadai..."
![](https://img.wattpad.com/cover/321071192-288-k212018.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günlük ~ShikaTema~
FanficShikadai'nin doğumunda vefat eden Temari'nin oğluna yazdığı günlüğü Shikamaru okur... !Kapakta kullandığım dahil hiçbir fotoğraf veya resim bana ait değildir!