bir

219 14 30
                                    

o karakalem resmiyle karşılaşmadan hemen önce genelde alkol almak için gidilen ıssız sahil kenarında kayalıkların üzerindeydim.

hava çok soğuk olmasına rağmen üstümde sadece siyah gömleğim ve içinde de beyaz tişörtüm vardı, doğruyu söylemek gerekirse aynaya bile bakmadığım için nasıl olduğumu bilmiyordum lâkin gözlerimin şiş, dudaklarımın kıpkırmızı ve ısırmaktan kabuk tutmuş, saçlarımı taramadığım ve günlerdir yıkamadığım için iğrenç bir halde olduğunu bakmamış olsam bile söyleyebilirdim.

gece vakti bulunduğum noktada göz gözü görmediği ve buradaki insanların yarısından fazlası sarhoş olduğu için beni kimse böyle görmemişti şayet görselerdi uyuşturucu bağımlısı biri olduğumu bile düşünebilirlerdi, bu düşünceye yürüyüş şeklim bile itebilirdi. "belki de gerçekten fark etmeden madde kullandım?" diye saniyelik bir düşünce geçti aklımdan ve elimdeki sigara paketinin içinde kalan son beş sigaraya baktım. böyle olmamın, bu kadar iğrenç bir insana dönüşmemin başka bir açıklaması olamazdı herhalde?

ama hayır, herhangi bir uyuşturucu madde kullanmıyordum; kullandığım tek zararlı şey üç aydır bitirmeye çalıştığım bu sigara paketi ve ara ara alt marketten aldığım, birkaç yudum içip hemen tadının kötülüğünden dolayı bıraktığım biraydı. oysa sarhoş olup kendimi kaybetsem en azından kendimi kaybetmemi bir sebebe bağlayabilirdim ama kendimi çoktan kaybetmiştim, bulamıyordum ve kendimi kaybetmemi dayandıracağım herhangi bir sebep yoktu.

gözlerimi sigaradan çekip gecenin karanlığı yüzünden simsiyah olan ve kayalıklara vuran dalgalara baktım, çok soğuk ve güzel gözüküyordu kayalıkların üzerinden. denizin dalgaları kayalıklara vurdukça çıkardığı ses kulağıma sonsuza kadar dinleyebileceğim hoş bir melodi gibi gelmeye başladığında dudağımın kenarı kıvrıldı fakat bir anda yüzüme çarpan rüzgarla düşüncelerimden sıyrılıp irkildim, ciğerlerime yosun ile tuzlu su kokusu inmişti ve bu iki gündür aç olan midemin de bulanmasına sebep olmuştu. yüzüm bir anlık refleksle buruştu ve elim karnımın üzerine gitti, açlık hissimi çoktan kaybetmiş olduğumu sanmam bir yanılgıydı demek ki...

"gitme vakti geldi." diye mırıldandım kendi kendime, hiçbir amacımın olmadığı ve kendi başıma yaşadığım o tek odalı eve geri dönecek ve bütün gün yatakta yatmaktan başka bir şey yapmayacaktım. kendimi öldürme ihitmalini çok kez aklımdan geçirmiştim aslında, yaklaşık dört senedir kafamda bu vardı ama beni bu fikirden iten şey her neyse, ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, beni bundan vazgeçirip duruyordu. o yüzden ben de sessizce kadere karışmamayı ve bir şeylerin değişmeyeceğini bilmeye devam ederek tanrı'nın ölümümü gerçekleştirmesini beklemeye karar vermiştim.

kayalıkların üzerinden atlayıp ellerimi cebime soktum ve hızla yürümeye başladım, şu an burası öyle bir ortamdı ki açık hava eğlence barı gibiydi. sanki dışarıda değilmişiz gibi birbirinin üstünde olan çiftleri gördükçe içimdeki iğrenti hissi daha çok arttı ve adımlarımı daha çok hızlandırdım, bu adımlarımı hızlandırmamla ayağımın bir şeye takılması da aynı anda olduğunda kafamı yere eğdim ve gözlerim ayağımın sapına dolandığı dolmuş gibi duran siyah renk bir postacı çantasıyla karşılaştı.

şaşırmıştım, kimse böyle bir yerde özel eşyasını unutacak kadar aptal olamazdı, üstelik çantanın ağzı açıktı ve benim çarpmamla içindeki şeylerin bazıları dışarıya çıkmıştı. normalde yapmayacağım halde içimden gelen bir ses yüzünden eğildim ve çantadan fırlayan defteri yerden aldım, bu bir eskiz defteriydi ve sanki yıllardır kullanılmış gibi duruyordu. defterin kapağının üstünde yazan tek sey vardı: cafune.

merakıma yenik düşüp defterin son çizilen sayfasını açtığımda gözlerim hayretle, hatta çok büyük hayretle, aralandı ve gözlerimi resimden çekip anında etrafa bakmaya başladım. çantanın sahibi etraflarda yok gibiydi, bu yüzden gözlerimi tekrardan resme çevirdiğimde dudağımda oluşmuş yaraları anında ısırarak kanatmayı başardım.

bu kişi her kimse tam bulunduğum yerin perspektifinden denizi izlediğim zaman olduğum halimi çizmişti ve sanki iç dünyamı biliyormuş gibi o kadar kasvetli yansıtmıştı ki hayran kalmamak elde değildi. bu kadar başarılı çizmesine mi yoksa sapık gibi izlendiğime mi şaşıracağımı seçmeye çalışırken arkamdan gelen "merhaba?" sesiyle hızla arkama döndüm.

sendin.

---

bir senedir yazmaya çalıştığım o hikaye... (şaka değil)
aslında fanfic olacaktı ama fic yazmaktan çok sıkıldım ve bu yüzden artık benim zihnimde yarattığım karakterlerden okumak zorundasınız✨
iyi okumalar^^

cafunéHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin