dokuz

68 8 30
                                    

  nedensiz sanıyor yolda sislenen koşmalar lâkin anlamıyorlar soluksuz kalışlarımı,

  üzerime yağan tek damlanın bile renklendiremeyeceğini biliyorum artık siyahlarımı.

  bir süre yazdığım şiirin bir kısmına baktım kısık ve bu konularda ortaya çıkan mükemmelliyetçiliğimin yansıttığı tiksintiyle dolup taşan gözlerimle, yazdığım şeylerdeki sorun neydi ve neredeydi ben de bilmiyordum ama beni çok iyi anlattığını düşünsem dahi bir yerde bir şeylerin eksik olduğu hissi içimden hiç gitmiyordu.

  yine de kendimi daha fazla sinirlendirmemek için defterimi kapattım ve daha sonra devam etmek adına bir köşeye kaldırdım, son zamanlarda içtiğimden daha az sigara içmeye başladığımdan dolayı bir sigara yakıp her bir zerremde hissetmek için içime kadar çekerken gözlerim takvime kaydı.

  bir yıldan fazla olmuştu sen gideli.

  ilk iki ayı hayal meyal hatırlıyordum, sanki hiç yaşanmamış ve aynı zamanda çok uzun sürmüş gibiydi. sensiz de hayatımın çok iyi olacağını kendime ve duymayacak veya görmeyecek olsan da sana kanıtlamak için yemek yemeye çalışıyordum lâkin hepsinin sonu tuvalete koşup içimde olan ne varsa çıkarmakla bitiyordu. ya bütün gün uyuyordum ya da günlerce uyumadan duruyordum, o kadar iğrenç hissediyordum ki kafama silahla vurmak istiyordum düşünmemek için. bir keresinde saatlerce sesim kısılana kadar çığlık atarak kafamı susturmaya çalıştım, canımı acıtarak acımı dindireceğimi sandım. günlerce evimden, hatta odamdan bile çıkmadım, senin gidişinle eskiye dönmüştüm adeta. 

  daha hatırlayamadığım, belki de hatırlamak istemediğim, birçok şey denedim seni unutmak için ama nafileydi.

  kafamın içinden çıkmıyordun, çıkaramadım, ne yapsam çıkamıyordun. 

  aklımdan da öte, kalbimden çıkaramıyordum seni.

  seninle beraber atmaya başladığını hissettiğim kalbim yeniden durmuştu lâkin bu sefer durum farklıydı, ben hiçbir şey hissedemiyordum zamanında fakat şimdi kalbim defalarca bıçaklanıp bir köşeye fırlatılmış gibiydi sanki. 

  sonra bir şey oldu, benim de anlamadığım bir şey.

  gidişini kabullendim.

  benim için zor olsa da bunu yapmak zorundaydım, senden önce de eğer hayat denebilirse bir hayatım vardı ve sadece nefes alarak geçiyor da olsa yaşıyordum; aynısı olacaktı senden sonra da. "bensiz mutsuz olacağını düşünseydi gitmezdi zaten," dedim defalarca kendime bu düşünceyi inandırana kadar, ki inandırmamı gerektirecek bir şey yoktu, gerçek olan buydu. kimse mutlu hissettiği yerden bir daha gelmemek üzere ayrılmazdı.

  ve bu kabullenişe rağmen hâlâ saçma bir şekilde seni seviyordum.

  bu yüzden kendime zarar vermemi sevmediğin için kendimi gerçekten çok fazla zorlayarak sabahları hem yürüyüşe hem de temiz hava almaya çıkmaya başladım, başta alışkın olmadığım için zorlansam da alışmaya başlamıştım zamanla. kendime ufak bir şey de olsa uzun zaman sonra iyilik yapmıştım, ciğerlerim çok fazla maruz kaldığı sigara dumanından sonra şaşırmış bile olabilirlerdi, kaslarım ise bütün gün hareketsiz kaldıklarından dolayı...

  daha sonra ailemin yolladığı paranın en azından bir işe yaraması için yeniden psikiyatrist köşelerinde buldum kendimi, bu süreç için kendimi ayna karşısında ikna etmeye çalışmak çok zor olmuştu tahmin edebileceğin üzere. başta korksam da içimde bir yerlerde olan bu sefer kesin olan iyileşme isteği daha ağır basıyordu artık, hem senin son gördüğünden daha da çirkin haldeydim artık. beni görseydin yine "çok güzelsin." der miydin bilemiyordum, sahi... görmek istemediğin için gitmemiş miydin zaten? 

  her neyse, ilaca başladım.

  doktorun dedikleri veya ilacı kullanmaya başlarkenki ruhsal durumum önemli değildi artık lâkin işe yaramadığını söylemek saçmalık olurdu, ilaçlarımı kullanmaya başladığım dönem hep sen vardın aklımda, ki zaten çıkamadığını söylemiştim. beynimde bana destek olan sesinin yankılandığını hissediyordum, delilik denilebilirdi belki ama senin sayende ayakta kalabildim.

  senin sayende kendime inandım.

  hayatımda olmadan bile bir şekilde bana nasıl destek çıktın bilmiyordum, büyük olasılıkla hâlâ ne yaptığımı bilmesem de benden nefret ediyordun ama istemeyecek bile olsan günlük tutmaya başladığımda her geçen gün dünden biraz da olsa daha iyi olduğumu günlüğe değil sana anlattım. benim zihnimde benimle gurur duyuyordun, rüyalarıma sıkça girip hiç bırakmayacakmış gibi sarılıyordun başardığım için. o tanıdık yasemin kokusu... rüyalarda koku alamadığımızı söylerlerdi, neden kokun hep burnumdaydı öyleyse? 

  birkaç ay geçtikten sonra kütüphanede işe girdim, yanımda benim yaşlarımda bir çocuk çalışıyordu ve gerçekten çok sevecen ve kibardı. bazı huylarının sana benzemesi ayriyeten güldürüyordu beni, evet, gülme kavramını da uzun zaman sonra ilk defa keşfetmiş gibi hissediyordum. ilaçların etkisi midir ne, ben de anlamakta güçlük çekiyordum. 

  boş zamanlarında şiir yazıyordu, birkaç kez yanına gidip nasıl cümleler kurduğunu izledim, anlattığına göre bir kızı üç yıl boyunca kız onu tanımıyor olsa bile sevmeyi bırakmamış ve son üç yıldır yazdığı her şey o kızın üzerineymiş. "içimde yaşamaktansa satırlarımda yaşıyor." dedi bana, büyük bir aptal mıydı yoksa gerçek sevgi bu muydu karar veremedim.

  benim de şiir yazmaya başlama serüvenim onunla birlikte başladı aslında, cesaretimi toplayıp ilk defa seninle aramda olan şeyleri birisine anlattım -çünkü benim neredeyse ilk arkadaşlarımdan biri sayılırdı- ve beni yargılamadan dinlemesi beni ağlatmak üzereydi neredeyse. anlatırken sana biraz kızdı ama sonra bir şekilde seni anladığını söyledi, "sevdiğimiz insanla aramızda geçenleri zihnimizden öte kalbimiz karar verir ve kalbimiz de aptalın tekidir." dedi gülerek. "onun da içinde neler olup bittiğini bilemezsin, belki de senden nefret bile etmiyordur. düşünme öyle."

  beni teselli etmek için söylediğinin farkındaydım, benden nefret etmiyor olsan çoktan geri dönerdin çünkü. 

  günlerim, haftalarım ve aylarım böyle geçe geçe bugüne kadar gelebildim ve aslında en çok da sen yanımdaydın yanımda olmasan da.

  bugün senin oturduğun yere başkaları taşınıyordu ne kadar bunun olmasını istemesem de, arada sırada senin terasına atlayıp artık senin resimlerinle dolu olmayan duvarlarını izliyordum boş boş. birileri taşındığı için bunu artık yapamayacak olmak sinirimi bozsa da yapacak bir şey yoktu, senin olmadığın yerin de benim için bir anlamı yoktu. sen o duvara yaslanıp bana her zaman çok zarif bulduğum gülümsemeni sunmayacaksan anlamı var mıydı ki o duvarlara dokunmamın?

  kapı çaldı, haberin yok ama alt kattaki teyze öldüğü için apartmanda bir tek ben vardım ve belki de tek komşusu ben olduğum için benimle tanışmaya geldiğini düşündüm. ayağa kalktım, "kim o?" diye bile sormadan kapıyı açtığımda karşımda dikilen kişiyle kaşlarım çatıldı çünkü bu kişi yan komşum değildi.



cafunéHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin