yedi

62 7 39
                                    

  günlerdir yatağımda yatmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum.

  bu alışkın olduğum bir şeydi aslında. yatmak, sahile gitmek ve yine yatmak... hayatım normalde bu döngü arasındayken senin hayatıma girmenle beraber her şeyim alt üst olmuştu. öyle ki yaklaşık son üç ayda vücudumda değişen bazı şeyler bile dikkatimi o kadar çekmişti ki hayatımın son birkaç yılı hiç kendimi bu kadar aynaya bakarken hatırlamıyordum.

  bana bazı akşamlar yüz maskesi yapardın, hem de malzemelerini kendi ellerinle hazırlardın ve "bunlar daha doğal, yüzüne canlılık gelecek." derdin. arkadaşlarının olmadığı günlerde ya da istediğin herhangi bir günde yemek yemeye de zorlardın beni. yine bazı geceler kendi terasından benim terasıma atlar, cama vurup jestlerinle uyumam gerektiğini söyler ve evine geri girerdin. sabahları kahveden başka bir şey içmediğim için de terasa poşetle yemek bırakır ve cama "okula giderken kendime hazırladım, sana da hazırlamak istedim." yazıp yapıştırırdın. hepsini yiyemesem de hatırına birkaç yudum da

  bunu karşılıksız yapıyordun, benden bir şey beklemediğinin de farkındaydım, zaten ben sana seni mutlu edecek hiçbir şey yapmamıştım. buna rağmen neden bana bu kadar iyi davranıp beni gülümsetmeye çalışmak için elinden geleni yapmaya çalışıyordun bir türlü anlayamıyordum.

  ailenin yanına gittiğin için günlerdir yoktun, geçen gece gelmiştin ve geldiğini haber vermeden kendini eve kapatmıştın. nasıldın, neden evden çıkmıyordun ve ailenin evine neden apar topar gitmiştin bilmiyordum ama bir sıkıntı olduğunun farkındaydım.

  başımı odamdaki gece lambasının çaprazında duran duvar saatine çevirdim, gece yarısını geçeli iki saat oluyordu. ardından gözlerim terasa doğru kaydı, nasıldın, şu an uyuyor muydun, ne yapıyordun o kadar merak etmeye başlamıştım ki gözüme zaten girmeyen uyku daha çok uzaklaşmıştı.

  yatağımda doğruldum, oflayarak ellerimle saçlarımı karıştırırken anlık gelen bir kararla yatağımdan kalkıp üstüme -sırf sen kızdığın için- bir hırka geçirip terasa çıktım. gözlerim senin odanın camındaydı, perdelerini sonuna kadar kapattığın için seni göremesem de içeride olduğunu hissediyordum. bu yüzden ufak bir nefes aldım ve yavaşça camına vurdum elimi yumruk yaparak fakat pek de işe yaradığı söylenemezdi; ya beni görmek istemiyordun, ya yalnız kalmak istiyordun ya da şu an evde değildin. pes etmeyip birkaç kere daha vurduğumda yine çıkmadın, endişem kendime bile belli etmemeye çalışsam da artmaya başlamıştı.

  tam belki balkon kapını kilitlemeyi unutmuşsundur diye, ki bu imkansız bir şeydi, elimi teras kapısının kulpuna uzatmıştım ki önce kilit açılma sesi geldi ve ardından kapı aralandı. 

  karşımdaydın, darmaduman olmuş hâlde.

  saatlerdir ağladığını anlayabiliyordum çünkü gözlerindeki damarlar iyice belirginleşmiş ve gözlerin şişmişti, hâlâ burnunu çekiyordun, saçların normalde hep bakımlıyken şimdi karmakarışık duruyorlardı, yüzünün de hafiften şiştiğini fark etmem zaman almamıştı.

  daha da ötesi, her zaman gülen yüzün şu an gülmüyordu.

  üzgün olduğun birkaç zamana denk gelmiştim bu birkaç ay içinde, hepimiz insandık tabii ki senin üzgün olduğun zamanları görmek zorundaydım ama bu gerçekten çok ciddi duruyordu. ne yapamayacağımı bilemeyip bir süre sana baktığımda "özür dilerim," dedin. "geldiğimi sana haber vermeliydim."

  kendim bile ne olduğunu anlamadan senin bileğinden tuttum ve seni kendime çekerek başını omzuma yasladım, ben de kollarımla seni sardığımda muhtemelen sen de benim sarılacağımı beklememiştin. ellerini belime doladın ve başını omzuma daha çok gömdün sanki saklanmak istiyormuşsun gibi.

cafunéHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin