bölüm on dört:kırılmayan yargılar boynuna ip olur.

85 11 9
                                    

Sevdiğin insanla fikir ayrımcılığına düşmek, onunla inatlaşmak veya tam tersi senden yardım isteyip sana herhangi belli belirsiz bir yolla ilgi göstermesi paha biçilmez bir değerdi. Özellikle kendi canını sevdiği adam için kolayca feda edebilecek genç kadın için bu tür durumlar eğer varsa Tanrı'nın bir lütfuydu. Onunla arasında olan 100 metre bile kalbini kontrol edemeyeceği şekilde artırırken onun dibinde geçirdiği bir haftası bitmişti bile. Kimi zaman tahmin bile edemeyeceği şekilde hayalini kurduğu, bir kez bile olsa duymak istediği o sandığından daha naif ve tertemiz koku; hafızasında kalıcılığını koruyacağı yeri almıştı bile. Yüzünde oluşan istemsiz gülümseme belki kendisini aptala dönüştürüyordu fakat her şeye rağmen gülebilecek bir şey bulması hâlâ yaşadığının bir kanıtıydı.

"Hera? Ah..cidden iki gündür bu kadar derin ne düşünüyorsun çok merak ediyorum."

Genç kadın yanına gelen adamın gözlerine içi mükemmel bir ışıkla parlayan gözleriyle baktı ve gülümsedi. Gerçekten içindeki alevlenen aşkı sayesinde dışa çok güzel bir gülüş sunuyordu. Ve bu güzel gülüş, karşısındaki adamın uzun bir süre gülümsemesinde takılı kalmasına neden olmuştu. Genç kadın fark ettiği şeyle ne kadar heyecanlanmış olsa bile belli etmemek için her zaman yaptığı şeyi yaptı, dalga geçti.

"Oo, Yüzbaşı ne zamandan beri benimle ilgili şeyleri merak ediyor? Yalnız bu beni heyecanlandırdı, ölüyor muyum?"

Genç kadını gözünün içine bakarak dinleyen genç adam bir şeyleri kendi içinde çözmeye çalışırken genç kadının içindekileri ise dağıtıyordu. Farkında olmadığı içinse rahat davranıyordu. Bu yüzden karşısında duran her şeyle dalga geçen minik kız onun dudaklarına mükemmel derecede naif güzel bir tebessüm kondurmayı başarmıştı. Aşık olduğu adamın onun sayesinde gülümsemesi genç kadını şaşırtmıştı. Sonuna kadar açtığı gözleri ve ağzı; abartılı heyecanını belli ederken hızlıca ayağa kalkarak zıplamaya başlamıştı. Bir yandan eliyle iki üç kere alkış tutan genç kadın uzaktan oldukça mutlu bir tablonun ana karakteriydi.

"Başardım, ben başardım! Üstelik kimsenin yardımı olmadan. Seni güldürdüm, yüzbaşı artık bana et ısmarlamak zorundasın. Kendin pişirirsen daha iyi olur."

Genç kadın elini -karşısındaki adama gıcıklık olsun diye- karnına koyarak, açmış gibi ovalamaya başlamıştı. Bir yanden kedi gibi bakışlarıyla aşık olduğu adama bakıyordu.

"Çok fazla şey istiyorsun."

Genç kadın duyduğu kelimeler karşısında gülmüştü. Çok dediği şeyler onun hayal ettiklerinin karşısında çok daha az kalırdı. Belki az ile yetinmek insanı eğitebilen en iyi faktör olabilirdi fakat genç kadının aşkını ne küçük şeyler doyurabilir ne de eğitebilirdi.

"Yani yemek yapmayı bilmiyorsun?"

Hafif soru içerikli hafif inatçı bir cümle kurduktan sonra pişkin gülümsemesi ile karşısındaki adama baktı. Uzun bakışmaları ve adamın düşünür halleri ortamı sessizliğe büründürürken, ikisi de birbirlerine anlamlı bir şekilde bakmaya başlamıştı. İkisinin gözleri de okunamıyordu ama belli nedenlerle iki farklı vazgeçiş görünebiliyordu. Genç kadın birkaç gün öncesine kadar şuan bulunduğu konum ve yakınlığı hayal edemez, rüyasında bile göremezdi. Yine aşkının verdiği cesaret ve kralın sahip olduğu güvensizlik ile sevdiği adamın yanı başındaydı, genç adam ise zamanında o kadar kaybetmişti ki artık yeniden sevebileceğini veya bağlanabileceğini düşünmüyordu. Bu yüzden genç kadına cevap vermemek ve sadece bakmak onun için yeterliydi. Fakat baktıkça yüzündeki detaylar aklına işliyordu. Beyni bundan rahatsız olur gibi mırındansa da istemsiz bir şekilde izlemeye ve susmaya devam etmek istiyordu. Genç kadının yönünde ise şimşekler çakıyor havai fişekler uçsuz bucaksız gökyüzünde şölen yaratıyordu. Daha fazla dayanamayan gen kadın gözlerini çekti ve yüzüne yine aptal tebessümünü alacaktı ki başlamayan ağzından henüz çıkamamış sözleri kesilivermişti.

"Yüzbaşım rahatsız ettiğim için özür dilerim ama binbaşı Hange biraz sorun çıkartıyor,gelip müdahale etmeniz gerekiyor."

Normalde konuşmak için can attığı nedensizce onu kendine çeken kadın asker ilk defa gözüne alırı itici ve sinir bozucu gelmişti. Zaman geçtikçe ve kadın sevdiği adama yaklaşmaya başladıkça; içindeki bencilik ve kimi taraftan takıntı olduğu düşünülebilecek olan aşkı baskınlığını gösteriyordu. Ne kadar burada bir görev ve denetleme için olduğunu aklına yazmaya çalışmış olsa da, ipleri kendi ellerinden kayıp gideli çok zaman olmuştu. Bu yüzden bir piyon gibi aşkının peşinden bir oraya bir buraya savrulup gidiyordu. Yüzbaşının peşinden içeriye girdiğinde gördükleri karşısında şoka girmişti. Dili tutulmuş bir şekilde olayları çözmeye çalışıyordu. Hange, Eren'i bağlamış ve ondan örnek alarak deney yapmaya çalışıyordu. Kendi dediğine ve iddiasına göre dönüşme şeklini bulmaya çalışıyordu. Bir kaç yıl önce nefret ettiği küçük şom ağızlı velet şuan burada sevdiği adamın yanında durma biletiydi o yüzden kılına zarar gelmemesi gerekiyordu. Aslında kendi çıkarı için olsa bile şuan krallığın maşası olması gerekiyordu bu yüzden gönlü istemeyerek konuşmak zorunda kaldı.

"Beni buraya krallık sizi denetlemem ve Eren'e izinsiz bir şey yapmadığınızdan emin olmak için gönderdi. Bu yüzden Hange onun kollarını hemen çöz ve ona yapmak istediğin şeyleri açık alanda canını tehlikeye atmadan yap."

İşine karıştığı için sinirlenen Hange, genç kadına keskin bir bakış attı. Bir şey diyip karşı çıkamazdı çünkü birliklerin statüleri de kendi içlerinde belirli otoriteye ve ayrıcalıklara sahipti. Ne kadar cesaret sahibi olsalarda Keşif Birliği olarak sürekli hor görülmüş ve eziklenmişlerdi. Üstelik gelmiş geçmiş en yetenekli ve güçlü askere sahip olmuş olmalarına rağmen otoriteleri hâlâ en dipteydi. Bunun bilgisi ve kabullenmişliği ile elindeki eldivenleri çıkartıp, sinirli bir şekilde odayı terk eden Hange tüm dikkatleri kadının üzerine toplamıştı. Genç kadının krallıkla ilgilenmediğini veya onlara çok fazla kulak asmadığını genellikle kendi bildiğini okuduğunu buradaki herkes bilirdi. Fakat şuanki davranışına kimse anlam verememişti. Üstelik ona ısınmaya başlayan bazı kişilerin ona karşı yeniden perdelerini çekmelerine neden olmuştu. Ortamın gerginliğinden ve kasvetli havasından sıkılan kadın dışarı çıkmış ve derin soluklarla havayı ciğerlerine bir daha alamayacakmış gibi doldurmaya başlamıştı. O sırada uzaktan ona doğru gelen Eren dikkatini çekmişti, yüzündeki gülümseme sohbet etmek veya teşekkür etmek için yanaştığını belli ediyordu. Genç kadın o kadar uzun zamandır konuşmuyordu ki konuşmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu.

"Beni kurtardığınız için teşekkür ederim! Siz olmasaydınız kollarımdan veya canımdan olabilirdim. "

Genç kadın yüzündeki gülümseme ile karşısındaki çocuğun yüzüne baktı, hazır bakma fırsatı bulmuşken incelemeye de başlamıştı. Gözlerindeki tuhaf derinliğin önündeki umut dolu parlaklık kendisine bakan insanı içine çekip boğacak kadar güçlüydü. Fakat genç kadının boğulduğu gözler vardı zaten. Fazlasına ne gerek ne lüzum vardı. Yüzündeki gözlerini çeken ve sahtece yerleştirdiği gülümsemeyi silen kadın otorite kurmak veya zaten burada var olan statüsünü hatırlatmak isteyen şekilde konuşmaya başladı.

"Kaç haftadır buradayız Eren. Artık kendine çeki düzen ver ve bu gücü nasıl kullandığını bul. Hem canım sıkılmaya başladı hem de sana ve diğerlerine olan sabrım bitmek üzere."

Genç kadın bu cümlelerin bazılarını -bir kişi hariç-herkes hakkında kurmuştu. Çünkü birliği ve gördüğü muamele farklı olduğu için buradaki hiçbir asker ona yanaşmayı tercih etmiyordu. Konuşabildiği tek kişi aşık olduğu uğruna kanını akıtacağı adamdı. Fakat o adam bile kendisiyle çok sık olmayan bir şekilde çok fazla olmayan kelimelerle konuşuyordu. Fakat genç kadın nereden bilebilirdi ki bu cümleleri aslında sevdiği adam tarafından duyulmuş, sindirilmiş ve yargılanmıştı.

.
.
.
// bölüm çok içime sinmese bile uzun zaman sonra yazmaya karar verdim. gidişat hakkında bir isteğiniz veya merakınız varsa yorum atarak belirtirseniz benim de motivasyonumu arttırmış olursunuz! ayrıca lütfen her okuyan oy versin. görüşürüz 💛

aşk bir kadını tutsak etmiş ağlarında,levi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin