bölüm dokuz: eğer omuzların sağlam değilse taşıyamayacağın sorumluluğu alma.

146 22 4
                                    

Genç kadın deneyimliydi en azından hatırlıyordu bir şeyleri yıllar öncesinden. O zaman korkup dizlerinin üzerine çökmüştü, o kadar iyi anımsıyordu ki dizlerinin nasıl titrediğini hâlâ aklındaydı ona cehennemi yaşatan o gün. O zamandan bu zamana değişen çok şey vardı ama kral aynı kraldı. Insanlar sevdiklerini kaybetmiş, küçük çocuklar ebeveynsiz kalmış, kimi akıl sağlığını kimi ise canını kaybetmişti. Özellikle şuan asla ama asla bu şekilde elleri bağlı kalamazdı. Ailesi bu bölgede yaşıyordu. Şansı vardı ki iç kısımlarda yaşıyorlardı ve ilk tahliye edilecek alandaydılar. O yüzden insanlar rahat tahliye edilene kadar bu aptal devleri yok etmeli veya kendini yem gibi göstererek ilerlemelerini engellemeliydi. Her zaman yalnızca aşkım için canımı veririm diye iddialarda bulunan genç kız aslında annesi için gözünü kırpmadan kendini yem ederdi. Annesini koruma iç güdüsü o kadar fazlaydı ki bir dakika bile kaybetmeden birlikleri organize etmeye başladı.

"Jack acemilerden bir kaç asker al ve surların tahliyesini korumada yer al. Hannes sana emir vermek haddime değil ama birliğin ve acemi askerler ile senin de orta tarafta harekette olman gerekiyor. Ben Yuzi'yi ve birkaç askeri alacağım ayrıca binbaşı Yoon'a haber verin en iyi acemi askerleri yanında alarak akıncı görevini üstlensin."

Askerler hızlı bir şekilde dediklerini yapmak için hareketlenmişti. Oldukça koordineli bir plandı, en azından keşif birliği hızlı bir şekilde gelirse çok fazla asker kaybı vermeyecek bir plandı. Elbette tamamen alkış tutulacak veya önünde diz çökülecek bir plan değildi fakat bir teğmen için oldukça iyi bir risk durumu planıydı. Hannes, Hera'nın planını mantıklı bulmuştu fakat işin içerisine acemileri sokması ve üstüne üstlük binbaşı için gönderdiği haberde ona görev veriyor olması şapka çıkartılacak ve aynı zamanda sorgulanması gereken bir hareketti.

"Hera her şeye her duruma tamam ama neden acemileri bu olaya dahil ediyorsun? Henüz dev görmediler doğru düzgün birlikleri bile yok daha."

Genç kadın derin bir nefes alıp verdi. Risk durumunda herkesin beyni gerçekten çalışmıyordu bunu biliyordu ama Hannes'in bu kadar gerizekalı olması sinir seviyesinin kolay kolay kaldırabileceği bir durum değildi.

"Hannes, bu kadar acemi her şekilde ölecek zaten. Özellikle bugün sur kapısında olanlar sur yıkılırken ezilmiş bile olabilir. Kendi ağzınla dedin daha önce hiç dev görmediler diye ama biz gördük, yaşadık, kaçtık ve pişman olduk. Şuan eskiyi telafi etmemiz ve savaşırken acemileri korumamız için bize o herkesin dilindeki bizi korumak için duvar yarattığı söylenen, inandığın Tanrı'n şans verdi. Yeterli donanıma sahip değiliz ayrıca deneyimimiz de yok ama en kötüsünden insanlar tahliye olana ve keşif birliği hangi cehenneme girdiyse çıkana kadar devleri ortada tutmamız gerekiyor. Ölen olursa arkana dönüpte bakma bakarsan gerçekleri hatırlar, hatırlarsan savaşmazsın. Ben bile ölsem dönüp bakma Hannes. Sen çabuk kaçıyorsun her şeyden. "

Genç kadın iğneleyici ve aşağılayıcı sözcükler sıralamıştı fakat bunda hiç pişman değildi. Her zaman içinde tuttu, söylemedi, sessiz kaldı da ne oldu? Insanlar tepesine çıktı. Konu birkaç sene önceki pişmanlığı ve annesinin hayatıysa -bencillik ise bencillik- rütbesini yakmaya, canını vermeye razıydı. Kısa bir süre sonra yanına gelen Yuzi ve acemi askerler ile orta taraflarda durdular. Genç kadın acemi halini hatırlıyordu,hoş üzerinden çokta fazla geçmemişti zaten. Bu yüzden askerler ile konuşmak istedi içten içe.

"Merhaba, ben Garnizon birliğinin teğmeni Hera. Artık beni tanıyorsunuz ve şuandan itibaren emir komuta zinciri bana bir şey olursa Yuzi'de ve Yuzi'ye bir şey olursa aranızdaki en iyi yönetim gücü kimdeyse onda. En yakın arkadaşınız ölse bile durmayacaksınız. Cesetlerine bir şekilde ulaşır, kurtarırız ama bir dev bile bizi geçip içeri girerse binlerce insanı kurtaramayız. O yüzden şimdi hemen başlayın, durmak yok."

Onu dikkatlice dinleyen ve hemen saldırıya geçen acemi birliği egosunu yeterince tatmin etmişti. Kendisi de havalanarak etrafta dev aramaya başlamıştı. İleride duran acemilerin 12 metrelik bir dev ile karşı karşıya geldiklerini gördüğünde Yuzi'ye seslenerek o yöne ilerlemişti. Yuzi oldukça cesaretli bir kızdı o yüzden yeni bir asker olmasına rağmen korkusu yoktu bile, devin alt kısmına ilerleyip devin ayaklarını kesen Yuzi'nin ardından Hera devin boynuna doğru hızlıca ilerledi. Eğer normal bir gün ve normal bir zaman olsaydı belki de bu kadar umursamaz yine kaçardı ölmekten ama şuan annesi vardı ileride, onu korumalıydı. İçerisindeki koruma hissi ile gözünü kırpmadan devin boynunu oldukça derin kesmiş ve zaman kaybetmeden ileridekine ilerlemişti. O sırada sağ ve sol taraflarında yoğun bir hareketlilik hissetmişti. Uzun süre etrafına bakınca gelenin binbaşı ve garnizonun en iyi askerleri olduğunu fark etmişti içine gelen hafif rahatlık ile sol taraftaki devin ayak bileklerini Yuzi'için kesmişti. Uzunca bir süre bu şekilde devam etmişlerdi daha sonra ortadan kaybolan birkaç aceminin sesi içinde bir merak uyandırmıştı. Kendine yakın olan bir acemiye diğerlerini kontrol etmesini söyleyerek görevine devam etmişti. Bir süre sonra gazı azalmaya başladığı için birliği ile yerlerini kıdemlilere bırakıp tüplerini değiştirmek için gitmişlerdi. Genç kadın tüplerini değiştirdikten sonra halk tahliyesini kontrol etmeye gitmişti. İçini büyük bir rahatlık kaplamıştı, halk tahliyesi çoktan bitmiş kapılar kontrole alınarak yaklaşan devler imha ediliyordu.

Genç kadın derin bir nefes alıp verdi. Annesi çoktan güvenli bölgeye gitmişti.
Bu demek oluyordu ki bencillik yapıp savaşmayı bırakabilirdi. Normal bir zaman da olsaydı bu felaket, arkasına bakmadan kaçardı. Ne çiğnenerek ölmek ne de ezilmek istiyordu çünkü.
Fakat lanet olsun ki bu iğrenç durum annesine en muhtaç olduğu anda gerçekleşmişti. Şimdi ki tek işi ortam sakinleştikten ve durulduktan sonra annesinin yanına gidip kocaman sarılmaktı. Tabi yaşıyor ve sağlığı yerinde ise.

aşk bir kadını tutsak etmiş ağlarında,levi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin