Katillere ve kötü adamlara acırdım hep.Onlar iyiliği iç dünyalarına gömmüş gülmeyi unutmuş insanlardı.Filmleri veya dizileri izlerken hep o insanlara dikkat ederdim. Onların adına üzülürdüm.
Ama babamın katiline neden üzülemiyordum? Onun neler yaşadığını bilmiyordum ama bir insanı öldürebiliyorsa eminim yaşadığı şey onu derinden etkilemişti. Yine de bu babamı öldürmesini gerektirmezdi. Bu gerçeği değiştirmezdi.
Zaman kelimesi benim için anlamını yitirmişti. Saniyeler kum gibi akıp giderken yaptığım tek şey olacaklara seyirci olmak olmuştu. Ne Batuhan ne Doruk ne de bir başkası umurumdaydı. Buradan kurtulmak istiyordum. Buradan o adamın kanı ellerimde uzaklaşmak istiyordum.Tekrar kardeşimi kucaklayıp boynuna öpücük kondurmak istiyordum.Kokusunu içime çekip doyasıya sarılmak istiyordum.
Maç bitiminden hemen sonra dikkatleri kapının sesi bozdu.Bu sefer umut ettiğim kişi karşımdaydı.Neden bilmiyordum ama Doruk'un beni tekrar o eve götürmesini istiyordum.O lanet olası evin buradan daha huzurlu olduğunu düşünüyordum.Her an bir ipin üzerinde yürüdüğünüzü düşünürseniz umudunuz o ipten kurtulup tekrar koşmaya başlamak olur.Benim durumum tam da böyleydi işte.Tekrar koşmak istiyordum.Her an düşeceğim korkusuyla yaşamak istemiyordum.
Doruk umursamaz ama kendinden emin adımlarla bana doğru gelmeye başladı.Tüm gözler ona bakıyordu.Onun gözleri ise sadece bir kişiye bakıyordu.
Bana! Biraz yaklaştıktan sonra odadakilere göz gezdirdi.Sonra tekrar bana doğru döndü.
''Yürü Sıla gidiyoruz!'' dedi sinirli bir şekilde.Gözlerinden sanki alevler fışkırıyordu.Yüz hatları olabildiğince sertleşmişti.
''Peki ''demekle yetindim. Sinan ve diğerleri hayretler içinde bizi izliyordu.Gözlerim Batuhan'a takıldı.Ellerini o kadar sıkmıştı ki damarları yerinden çıkacak gibi duruyordu.Kıpkırmızı olmuştu.Hiçbir anlam veremedim.Neden böyle yaptığını merak etsem de şuan bu umursamadıklarım klasörümde yer alacaktı.Kukla gibi Doruk'un peşinden yürümeye başladım.O kadar hızlı adım atıyordu ki ona yetişmek için ayrı bir çaba sarf ediyordum.
Ne kapıdan çıktığımızda bir şey döküldü dudaklarından ne de arabada.Aslında birkaç kere göz göze gelmiştik ama tam ağzını açacakken dudaklarını mühürlemeye karar vermişti.Arabadan inerken de aynı ifadesizliğini korumaya devam etti.
Hemen bir hamle yapıp kaçmayı düşünsem de tabii ki iki adım sonra beni yakalayacaktı.Aptalca bir hareket yapmak istemiyordum.Bu yüzden kafamdaki düşünceleri kovmaya devam ettim.
Ben peşinden yürümeye devam ederken ani bir hareketle bana döndü.
''Ne yaptın bugün?''dedi sıkıla sıkıla.
İçimden ''sanane aptal!''diye bağırsam da dışımdan sadece ''Hiçbir şey''kelimeleri çıktı.
''İyi'' dedi ve tekrar önüne döndü.Merdivenleri çıktıktan sonra zile bastı.Kapıyı bu sefer Sultan açmamıştı.Bu açan en fazla 25 yaşlarında güzel bir kızdı.Burası beni daha ne kadar şaşırtacaktı merak ediyordum.Bu kızın burada ne işi vardı ki!
''Hoşgeldiniz Doruk Bey''dedi tiz bir sesle.
Doruk ise öküzlüğünü korudu ve kıza hiçbir şey söylemeden içeri girdi. Kızla göz göze geldim ama duraksamadan Doruk'un peşinden gitmeye devam ettim. Ama sonunda dayanamayıp ''Ne yapacağım ben söyler misin?'' dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyazdan Yoksun
Teen FictionBeyaz bir renk midir sadece? Saflığın ve temizliğin simgesidir beyaz.İnsana güven verir,içini ısıtır.Ama bir sorun vardır.Üzerine vurulan her fırça darbesi bellidir beyazın hayatında. Darbelerden sonra yeni bir renge kavuşur. Sanmayın ki bu sadece b...