"Sen!"
Yejun'un üzerine yürüyen çocuğu gördüğünde tüm dikkatinin oraya çekilmesini engelleyemedi. Bir gözü ise etrafta Hyunjin olup olmadığını kontrol ediyordu.
Yoktu, bunu biliyordu zaten.
Seowoo, büyük bir öfkeyle çocuğun yakalarından tutup sanki bir kağıt parçasını kaldırıyormuş gibi büyük bir rahatlıkla onu sırasından kaldırdığında herkes tüm ilgisini onlara vermişti.
"Sen beni kandırmaya mı çalıştın?!"
Yejun sanki yakasından tutulmuyormuş ve birazdan fena bir şekilde dövülmeyecekmiş gibi gülümsedi. "Çalışmadım seni kandırdım."
Cümlesi biter bitmez sırtı sertçe duvara vuruldu. Minho bakışlarını kapıya çevirmeden edemedi. Neredeydiler? Hadi ama zil çalalı iki dakikadan fazla olmuştu.
"Senin yüzünden tam puan alamadım."
Minho sanki annen notunu düzeltmeyecekmiş gibi dememek için dudaklarını ısırmak zorunda kaldı. Ağzına geleni söylemek için birçok şeyi feda edebilirdi.
Yejun ayağa kalkmadan buruşmuş yüzüyle cevapladı onu. "Kendin yüzünden tam puan alamadın. Ödevini kendin yapmak zorundaydın."
Seowoo bu kez saçlarından kavradığı çocuğu büyük bir kuvvetle yukarıya doğru çekti. Minho onun genellikle kendi ödevlerini kendi yaptığını biliyordu, bu sefer neden böyle bir şey yaptığından emin değildi. Umrunda olduğunu da söyleyemezdi. Tek istediği şu öfke problemini kontrol altına almasıydı.
Cidden bir insan nasıl her konuda yetenekli olmasına rağmen öfke problemi yüzünden tüm bunları mahvedebilirdi?
Yejun bir kez daha inleyerek yere düştüğünde Minho artık kapıya bakmayı kesti ve düşünmeden kalemini yere yakın bir şekilde kavganın önüne attı. Düşünseydi bunu kesinlikle yapamazdı çünkü bu küçük hareket bile başını döndürmeye ve korkudan baştan aşağıya titremesine yetmişti.
Başını belaya sokmayacaktı. Evet, evet. O sadece kalemini düşürmüştü.
Bu ve buna benzer birkaç cümle sırasından kalkma cesaretini verdi ona. Hâlâ kimse küçük kalemini fark etmemişti.
Seowoo yumruk olan elini kaldırdığı sırada Minho araya girdi ve tuttuğu nefesiyle eğilerek kalemi aldı. Kesinlikle yer ayaklarının altından kayıyordu.
Minho başını kaldırıp havada asılı kalan elle karşılaştığında içindeki korkak çocuğun aksine dışından mimiksiz ve korkusuz duruyordu. Bu özelliğini babasından almıştı.
Araya girme sebebini göstermek için kalemini salladı. Kimse bu durumdan şüphe duymazdı. O Minho'ydu sonuçta. Birisi onun bir kavgayı engellediğini duysa söyleyen kişinin delirdiğini düşünürdü. En azından kısa bir süre daha böyle düşünmeye devam edeceklerdi.
Minho daha fazla bir şey yapamadı. Bunu yapması bile bir ayda yaşayacağı gerilimi yaşatmıştı ona, artık bundan sonrası o bacaklarını bir türkü hareket ettiremeyen altılının sorunuydu. Pekâlâ, belki de Jeongin çoktan sınıfına ulaşmıştı; onu listeden çıkarıyordu.
Sırasına gitmek için arkasını döndüğünde sonunda içeriye giren kişilerle büyük bir rahatlama hissetmişti ve muhtemelen sınıfta kimse olmasaydı kendini yere atardı.
En önde olan Hyunjin'in gördüğü görüntü karşısında kaşları çatıldığı sırada Minho dudağının üstünde bir sıvı hissetti. Başı hızla havaya kalkarken devamlı yaşadığı bu durum karşısında sakince sınıftan ayrılmıştı.
Tuvalete girdiği gibi akan kanı temizlerken kapının açılması ağlama dürtülerini kabartmıştı.
Sadece bırakmalarını istiyordu.
Changbin içeriye girdiği gibi peçeteyi ona uzattığında Minho onu görmemiş gibi davranarak cebindeki peçeteyi çıkardı. Bunun zorluğu boğazını düğümlüyor bedenini uyuşturuyordu.
"Notların iyi gidiyor, biraz dinlensen olmaz mı?"
Bilmiyormuş gibi sorduğu soruya Minho tepkisiz kalmak için kendisini zorladı. Onlardan herhangi biriyle karşılaştığında içindeki sakin sular öyle bir dalgalanıyordu ki eli ayağı birbirine dolaşıyordu. En kötü şeylere bile alışmıştı ama buna bir türlü alışamıyordu.
Çünkü alışmak istemiyordu. Alışırsa onları tam anlamıyla kaybedeceğini düşünüyordu.
Changbin derin bir nefes aldı. Onu zorladığının farkındaydı ama öylece de bırakamazdı. Bir anda aralarındaki ilişki bitmişti ve Hyunjin de kesin bir dille buna saygı duymaları gerektiğini söylemişti. Seungmin bile kabul etmişti! Her şey bu kadar hızlı gelişmişken nasıl buna ayak uydurabilirdi ki?
"Revire gidip biraz dinlenmelisin. Böyle ders çalışmaya devam edemezsin."
Minho sinirle elindeki peçeteyi çöpe attı ve dışarı çıkmak için adımladı ama Changbin ondan hızlı davranarak kapının önüne geçmişti. "Pekâlâ." Ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı. "Sadece iyi olmanı istiyoruz. Lütfen... yemeklerini iyi ye ve sağlıklı ol." Elleri omuzlarıyla birlikte çökerken dudaklarında silik bir tebessüm kalmıştı. "Hâlâ bizim için önemlisin. Kendine iyi bak ki biz de senin istediğin gibi senden uzak durabilelim."
Bunun bir yalan olduğunu ikisi de gayet iyi biliyordu.
Changbin elindeki peçeteyi Minho'nun hırkasının cebine koydu ve dışarı çıkmadan önce son kez konuştu. "Gülümsemeni özledik."
Minho geriye doğru dengesiz bir adım attı. Az önce duyduğu her bir cümle kulaklarında yankılanırken ağlama dürtüsüne daha fazla engel olamamıştı.
Cebindeki peçeteyi çıkarıp yere atarken boğazını acıtacak kadar yüksek bir sesle çığlık attı.
Tek istediği uzaklaşmalarıydı. Lütfen tek yapmaları gereken ondan uzak durmaktı.
Daha fazla onu taşıyamayan dizleri yüzünden yere kapaklandığında göz yaşları yanaklarından süzülüyordu.
Babasından nefret ediyordu ama en çokta kendisinden nefret ediyordu.
Bunu kendisine o yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I can run but I can't hide
Fanfiction[Stray Kids au] • • • • Yeni gelen öğretmen, işlenen cinayet, okuldaki katil ve parçalanmış ilişkiler... Arkadaşlarına iftira atıldığına inanan kişiler gerçek katili bulmak için çabalarken hayatlarının baştan sona değişeceğinden habersizdirler. ° °...