Minho yere düşen kalemini tutmaya çalışırken vücuduna giren keskin ağrıyla sırasına sıkıca tutundu.
Siktir, oysa çok iyi gidiyordu.
Derin bir nefes aldı ve hiçbir şey olmamış gibi kalemini alarak bir ismin daha üstünü çizdi. Mahkemeye iki gün, pes etmesine de muhtemelen iki dakika kalmıştı. Nasıl hiçbir şey bulamazlardı? Hoş dava hakkında bildikleri sınırlıyken neye ulaşmayı bekliyordu ki?
"Bu sıralar çok mutluyum."
Jisung içeriye girdiği gibi üzerine yatan arkadaşının boynuna kollarını sıkıca sardı. "Genellikle somurtan birinden bunu duymak şaşırtıcı."
Sehun dudağının kenarıyla gülümseyip gözlerini kapadı. Yorgundu, Jisung ise onun aksine fazla hareketli. Onu ittirirken "Hadi," dedi. "Bahçeye çıkalım biraz. Son zamanlarda peşimden ayrılmaz oldun bunu kullanmama izin ver."
Sehun birkaç mızmızlanmanın ardından arkadaşının peşine takıldı. Koridordan geçerken gündemin konusu hemen onları sarmış ve bu ikisini de diken üstüne getirmişti.
"Son iki gün." Jisung kendi kendine mırıldandığında Sehun onu duymazlıktan geldi. Mahkeme gününün en sıkı takipçilerinden biri de oydu zaten. Günlerin hatırlatılmasına ihtiyacı yoktu.
Bahçeye çıktıkları an Jisung'un gözüne çarpan ilk şey okulun kapısından telaş içinde çıkan Chan'di. Seungmin'in söyledikleri kulaklarında yankılandığında "Gitmem lazım," diyerek Sehun'u büyük bir hızla ekerek kapıya doğru koşturmaya başladı.
Ne beklediğini bilmiyordu, ayakları kesinlikle beyninden bir komut almadan hareket etmişti. Basit bir şey de olabilirdi; belki ailesinden biri hastalanmıştı belki de hayvanına bir şey olmuştu bilmiyordu. Sadece şansın bir kez de olsa yüzüne gülmesini istiyordu.
Neyse ki güvenlikteki kişiyle uzun süredir iyi anlaşıyordu da dışarıya çıkması kolay olmuştu.
Dışarıya çıktığı gibi bedenini bir arabanın arkasına gizleyip etrafa göz attı. Saniyeler içinde Chan'i bir ağacın köşesinde hararetli bir şekilde telefonla konuşuyor hâlde bulmuştu.
Jeongin ne kadar hislerine güvenmiyorsa Jisung da bir o kadar hislerine güveniyordu.
Sessiz adımlarla, onu duyabilecek kadar yakınlaştığında kalbinin atışlarını kulaklarında duyabiliyordu. Bir korku filminin baş karakteriymiş gibi hissediyordu.
Chan etrafa bakmak için kafasını kaldırdığında Jisung kafasını öyle büyük bir hızla ağacın arkasına saklamıştı ki bir an için boynunun kopacağını düşünmüştü.
Chan kıpkırmızı yüzünün aksine sessizce konuştu. İki dakika sonra dersi başlayacaktı ve okuldan daha fazla uzaklaşamamıştı. Dikkatli olmalıydı.
"Efendim, bir şeyler bulacağımdan eminim. Hâlâ iki günüm var."
Jisung soluğunun kesildiğini hissetti. Kafası karışmıştı. O ne diyordu böyle? Ne bulacaktı? Bahsettiği iki gün düşündüğü güne geri sayım mıydı?
"Amirim! Lütfen dinleyin beni. Biraz daha burada kalmam lazım. Bir şeyler bulacağıma eminim. Uzaklaştırma cezam daha bitmedi, bitene kadar burada kalacağımı anlaşmıştık."
Jisung gözlerinin irileşti ve dudaklarından istemsizce bir hıçkırık kaçtı. Kendini susturmaya çalışamayacak kadar şoka uğramıştı.
O polis miydi?
Yeni gelen öğretmenleri bir polis miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I can run but I can't hide
Fanfiction[Stray Kids au] • • • • Yeni gelen öğretmen, işlenen cinayet, okuldaki katil ve parçalanmış ilişkiler... Arkadaşlarına iftira atıldığına inanan kişiler gerçek katili bulmak için çabalarken hayatlarının baştan sona değişeceğinden habersizdirler. ° °...