-HERŞEYİN BAŞLANGICI-
"... ve bir kokteyl çıkışı o kadar gazetecinin aileme doğrulttuğu kameraları görünce, bende onlar gibi olacağım, dedim."
"Peki başarılı olmuş olarak görüyor musunuz kendinizi, bayan Saygıner?"
Önümde gözlüklerinin üzerinden bana bilmiş bilmiş bakan profesöre ukalaca sırıttım.
"Bu size bağlı olan bir durum bay Zweig, eğer beni sınıfta bırakmazsanız hayalimi gerçekleştirmiş olacağıym."
Büyük sınıfta kahkaha sesleri yankılanınca, tüm öğrencilerin çok sevdiği, tonton büyükbaba tipindeki bay Zweig'de gülümsedi.
"Oldu ki seni geçirmedim ve sınıfta kaldın, ne yapacaksın Neva?"
Ne yapacağım? Güzel soru, otur, 100. Gerildiğimi farketmesinler diye gülümsedim. Ben hep burada olmak istemiştim, bu adamsa bana tek hayalimi gerçekleştiremezsem ne yapacağımı soruyordu! Nutellalar aşkına, bunun benimle derdi ne?
"Sanırım ailemin yanına Türkiye'ye dönerim, babamın şirketinin bana iyi bir maaş kazandıracağına eminim," diyip kahkaha attım. "Newyork'a gazeteci olmak için geldim, eğer olamazsam burada kalmam için pek bir sebep olacağı söylenemez. "
"Bu kadar çabuk mu pes ediyorsun, ders notları yüksek olan bir öğrencimizin böyle karamsar olması üzücü, " şu yaşlı herifin dediği şeye bakar mısınız lütfen? Seni seviyoruz dediysem de sinsi tarafını kastetmiyorum, Zweig. Ama kısasa kısas.
"Dediğiniz gibi efendim, ders notlarım oldukça yüksek, bu sayede beni sınıfta bırakabileceğinizi sanmıyorum, ben sadece sizin verdiğiniz senaryoya uyuyorum," eh, bende sinsi olabilirim.
Profesör dediğimi beğenmiş gibi gülümsedi. "Ders bitmiştir, çıkabilirsiniz. "
Yanımda oturan Eliza ve Su omzuma vurup gülümsediler, sonrada kolkola girip koridora çıktık.
"Neva, resmen Zweig'i deli ettin, harikaydı, " dedi Eliza kahkaha atarak.
"Onu geçtim, senin sayende sadece onbeş dakika ders işledik, bence bu daha harika Liz!" En yakın arkadaşlarımın dediklerine güldüm ve onları dürtükleyip karşıdan gelenleri gösterdim, dediğim yere baktıklarında Liz iç çekti.
"Tanrım, sanırım birgün Luke Samminson'ın bakışları beni tanrının yanına gönderecek."
"Hadi yanına git Eliza, yoksa tanrının yanına giderken yanlışlıkla bizide götürmenden korkmaya devam edeceğim," dedi Su ela gözlerini devirerek.
"Sen çok fazla konuşma bence Su, seninde Luke'un yanındaki sarışına nasıl baktığını görüyoruz yani. Neydi adı, Dean, Dennis?"
"DANIEL! Ah tanrım Daniel! Danieeeel!" Ya evet, Daniel. Su artık çevrim dışı.
"Ee, daha ne bekliyoruz? Baksana Neva, Mark da yanlarında. Hadi gidelim!"
Karşıdaki üçlü bize yaklaşınca Mark gelip beni öptü. " Tanrım, Neva, seni özlemişim."
Açıkçası ona aynı şekilde cevap veremedim, çünkü birazcık bu 'evcilik oyunundan' sıkılmıştım. Başlarda onu çok seviyordum fakat daha sonra onun beni sadece popüleritesi için yanında tuttuğunu hissetmeye başladım. Ama bu yine de benim ona bağlı olduğum gerçeğini değiştirmiyor.
Hep beraber çiftler halinde otururken, bir anons yapıldı; "Rektörünüz konuşuyor, Sevgili son dönem öğrencileri, dönem bitirme ödevlerinizin konuları duyuru panosuna asılmıştır. Herkese başarılar."
Of, yine başlıyor. "Lanet olsun! Ben ödev felan yapmak istemiyorum, zaten geriye sadece üç ayımız kaldı, bunlar hala 'Riktiriniz kinişiyır' desinler!"
Mark elimi tutup saçıma bir öpücük kondurdu. "Sakin ol, sarışın. Bu sadece bir ödev, hepimiz yapacağız zaten. Birbirimizi görmemize de engel değil."
"Hey, Liz ve bayan 'riktirın cını cihinnime' Saygıner, hadi gidip konulara bakalım," Su'nun esprime devam etmesi üzerine masadaki dört çift göz şaşkın şaşkın birbirine baktı. Sadece Türkler anlar, ezikler.
Daha sonrası ise beni oturduğum masadan kaldırmak ve panoya gitmek için harcamış gereksiz bir onbeş dakikayı içeriyor. Panoya geldiğimizde ise çoğu kişi şaşkındı, herkes birşeyler fısıldıyordu.
"Neden böyle bir şey yaptılar ki?"
"Bu çok saçma ama!"
"Siktir dostum! Bizi farklı gruplara koymuşlar!"
"Okulun 150. yılı için yapılan en saçma değişiklik bu olsa gerek."
Gibi gibi gibi.
"Neler oluyor ya? Dan, sen en uzunumuzsun, bir baksana panoya."
Daniel'in gidip iki dakika sonra dönünce yaptığı açıklamayla herkes birbirine girdi.
"Konuları gruplar halinde vermişler, ve her grubu farklı yerlere yönlendirmişler."
Hızlıca panoya doğru ilerleyip önce gazetecilik bölümünü, sonra da konuyu buldum: "Ses getirecek bir haber yazmak". Listede adımı bulup grubumu inceledim.
Neva Saygıner.
Elizabeth Connor.
Su Aksoy.
Elena Frederic.
Ve olabilecek en tuhaf yerlerden biri, benim ödev sürem boyunca bulunacağım yerdi, Las Vegas!
"Su, Liz, beraber Vegas' a gidiyoruz! Siz nerelerdesiniz Beyler?"
Luke ve Dan'de bizden uzaktı, kızlar buna üzülmüştü. Bense umutla Mark'ın yüzüne bakıyordum. "Peki sen neredesin hayatım? "
Mark ifadesizce "Bende Vegas'tayım," dedi.
"Ah, ne kadar da güzel bir haber! Beraber kalabileceğiz!"
"Neva, bence ayrılmalıyız."
Mark'ın ne dediğini ilk önce anlamadım. Gülümseyerek yeşil gözlerine ve kumral saçlarına bakıyordum ki, bir anda dediğini algıladım.
"Ne demek ayrılalım? Aynı yerdeyiz! Daha yarım saat önce ödevin bizi birbirimizden ayırmayacağını söylüyordun! Şimdi de tam tersini! Olabilecek en iyi şey olup aynı yere gidiyorken neden ayrılalım!"
"Kusura bakma Neva, bana okulda lazımsın, Vegas'da kendime senden daha iyilerini bulabilirim, kendine iyi bak."
Ben işte tam bu noktada yıkıldım.
Ve hikayem de tam bu noktada başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhumun Vegas'ı
RomanceZengin bir ailenin genç ve güzel altın kızı Neva Saygıner, gazetecilik hayalini gerçekleştirmek için gittiği bir amerikan üniversitesinde bitirme tezi olarak tüm dönem arkadaşlarıyla birlikte bir ödev alıyor; büyük ses yaratacak bir haber yazmak. V...