06

1.9K 256 231
                                    

merhabalar 🫶🏼 yorum yapmayı unutmayalım ıyı gunler
sınır : yorum150 , oy 90

_________

"gitmeni istemiyorum hyung," diye mırıldandı genç elindeki sopayla toprağı eşelerken. "gitmesen olmaz mı?"

büzdüğü dudakları, kocaman açtığı gözleriyle o kadar tatlı duruyordu ki, minho onu kırmaya kıyamamıştı. "yapma böyle." gencin buradaki tek ve en yakın dostuydu minho, gittiğinde onun yalnız kalacağını biliyordu. "geri döneceğim."

bunu söylerken çocuk gibi kendisi de inanmıştı dediğine. zira emin değildi, orada kalmayı tercih edebilirdi. işin sonunda hâlâ jisung'un gözetiminde yaşayacak hali yoktu ya! okulunu bitirip kendisine bakabilirdi.

yani minho öyle düşünüyordu. tabii gitmek istese, jisung onu durduracak değildi. değil mi? sonuçta aralarında bunu getirecek hiçbir şey yoktu. minho, jisung için sadece sıradan bir çalışan çocuğuydu.

kumral çocuk ellerini göğüsünde birleştirdi. küstüğü çok belliydi. "böyle diyenler hiçbir zaman dönmedi hyung." nispet yapar gibi kaşlarını kaldırarak bakmıştı mor saçlı olana.

minho gülerek saçlarını karıştırdı. "o zaman sen gelirsin benim yanıma, olmaz mı?" gönlünü almak için elinden geleni yapacaktı. ona küs gitmek istemiyordu buradan.

alice kızaran gözlerini saklamak adına kafasını başka bir yöne çevirdi. ne olurdu gitmeseydi?

minho onun ağlamamak için kendiyle verdiği savaşı gördüğünde duraksadı. elleri gencin ince belini buldu, kendisine çekti. "alice, böyle yapma lütfen. bu durumu daha da zorlaştırıyorsun." yalvaran sesiyle sarfettiği her cümle kollarındaki çocuğu daha da ağlattı.

o biraz daha böyle davranmaya devam ederse, minho gitmekten vazgeçecekti. birilerinin onu üzmesine tahammülü dahi yokken, şimdi onu üzenin kendisi olduğunu bilmek sinirlendiriyordu minho'yu

alice'i küçüklüğünden beri tanıyordu, ailelerinin arkadaşlığı gereği birlikte büyümüşlerdi. minho bu zamana kadar kimseye bağlı olmadığı kadar bağlıydı ona. bu çiftliği katlanılabilir kılan tek şey bu kumral gencin varlığıydı onun için.

alice başını mor saçlı gencin göğüsüne yasladığı an daha da sesli ağlamaya başladı. "hyung, lütfen gitme." minho onun saçlarını okşadı. "yapamam, babam çoktan kararını vermiş alice. onu bilmiyor musun?"

babası dün gece yedikleri yemekte ona kararından katiyen vazgeçmemesi gerektiğini, oraya gitmek zorunda olduğunj söylemişti. minho elbette vazgeçmeyecekti, ancak bu zorlanamanın sebebini de anlayamamıştı.

"o adam niye senin okulunu umursuyor ki?" diye sordu çatallaşmış sesiyle. "hem baban nasıl izin vermiş? kore çok uzak! ne yapacaksın orada tek başına?"

minho onun tatlılığına gülümserken konuştu. "babam nasıl izin verdi ben de bilmiyorum ama iyi ki vermiş." bakışları etrafta dolaştı. "buradan kurtulacağımı bilmek beni mutlu ediyor."

alice başını göğüsünden kaldırmadan baktı ona. "ben? beni bıraktığın için hiç üzülmüyor musun?" minho gözüne giren saçları geriye doğru ittirirken, dudaklarını onun alnına bastırdı. "elbette üzülüyorum."

üzülmez olur muydu? alice'i geride bırakma düşüncesi bile kalbini ağrıtıyordu.

kumral çocuğun ağlamaları azalmaya, iç çekişleri kendini göstermeye başladı. derin bir nefes çekti içine minho. "bitti mi?"

alice başını onun göğüsünden kaldırdı. ağlamaktan kızaran gözleri minho'nun gözleriyle buluştuğu sırada, ikisinin de tahmin etmeyeceği bir şey yaptı.

dudaklarını, minho'nun pembeleşmiş dudaklarına bastırdı. küçücük, masumane öpücüğü mor saçlının bedeninde yıkım etkisi yarattı. minho yaşadığı şokla omuzlarını düşürürken, nefesi sadece korkudan ve gerginlikten hızlandı.

alice'in bedenini itemiyor, tepki dahi veremiyordu. yaşadığı şaşkınlık ellerini görünmez bir iple sıkı sıkıya bağlamıştı sanki.

kumral genç geriye çekildiğinde minho'nun dümdüz ifadesiyle karşılaştı. "özür dilerim." hyungunun gözünden düşen yaşı gördüğünde ise daha da pişman olmuştu bu yaptığına.

senelerdir içinde tuttuğu hisleri ona belli etmeye çalışsa da anlamıyordu minho. alice bunları onun masumluğuna ve bilgisizliğine verse de, bir zaman sonra omuzlarını kamburlaştıran bu yükten artık kurtulması gerektiğini düşünmüştü.

madem minho gidecekti, o zaman gerçekleri de sırtlanıp peşinde götürmeliydi. alice artık bu günahı tek başına taşıyabilecekmiş gibi hissetmiyordu.

minho daha fazla bulunduğu yerde durmak istemeyerek ayağa kalktı. düşürdüğü omuzları, kızaran gözleriyle bir kez bile kumral olana bakmadan arkasını döndü.

bunu ne amaçla yaptığını bilmiyordu. alice'in kendisine karşı hislerinin olması düşüncesi bile tüylerini ürpertiyordu. ihanet etmiş gibi hissediyordu. kime ya da neye olduğu önemsiz, kendisini ihanet etmiş hissediyordu.

artık emindi, gitmesi gerekiyordu. kaçıp tüm bu gerçeklerden kurtulması gerekiyordu.

__________

evet alıce, temadakı cocuk🫶🏼😻

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

evet alıce, temadakı cocuk🫶🏼😻

mınho'nun aklındakı gıtmekle alakalı soru ısaretlerınden kurtulması gerekıyordu, bu yuzden onu gıtmeye ıten bır seyler yasamalıydı.

alıce ılerıde karsımıza cıkar mı bılmem, ama mınho'nun ona karsı bır zaafı var.

you can be the boss daddy • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin