Kapıyı çaldıktan sonra içeriden gelecek komutu beklemeye başladı. Kapının ardından boğuk sesi duyduğunda tek eliyle tepsiyi tutarken, diğer eliyle kapının kolunu indirdi.İçeriye girdiğinde başını direkt olarak yere eğmişti. Nedensizce patronuyla göz göze gelmek onu geriyordu. Ayrıca hayranlığını anlayacak diye de ödü kopuyordu. Bulundukları kesimde, hatta bildiği kadarıyla çoğu yerde bu tarz şeyler pek hoş karşılanmazdı. Aynı cinsten iki kişinin birbirine hayranlık duyması sadece çürüklerin yapacağı bir şeydi topluma göre.
Bunu daha önce annesi ve babası konuşurken duymuştu.
Elindeki tepsiyi çalışma masasına bıraktıktan sonra gitmek için hazırlanırken o sakin, huzur verici sesi duydu. "Nereye gidiyorsun?" Minho çalışma masasında oturan sarı saçlı adama bakmadan konuştu. "Mutfakta yardıma ihtiyaç var, oraya gideceğim."
Jisung kendisine bakmadan konuşan çocuğa sinirlendi. Neden onu görmezden geldiğini anlayamıyordu. "Benimle konuşurken gözlerimin içine bak, minho." sesi tahmin ettiğinden yüksek çıkmıştı.
Minho irkilerek kafasını kaldırdı hemen. Göz göze geldiklerinde ikisinin de gözleri parlıyordu. Onlar bunun farkında değillerdi fakat başkası olsaydı, aralarındaki gerilimi çok net anlayabilirdi.
Jisung başını yana yatırıp konuştu. "Benden neden vebalıymışım gibi kaçtığını söyle." emir cümlesi mor saçlının panikten ellerinin titremesine sebep oldu.
Minho başını iki yana sallayıp onu reddetti. "Hayır bay han sizden kaçmıyoru-" jisung onun cümlesini sinirli sesiyle yarıda kesti. "Bir haftadır buradayım, sen bir haftadır her sabah sessizce kahvaltımı getirip gidiyorsun. Ayrıca gözlerime bile bakmıyorsun. Bilmediğim bir şey mi var?"
Minho sitresten parmaklarıyla oynamaya başladığını anlamadı bile. Sarı saçlının gözleri onun sürekli haraket eden ellerine kaydı. Daha sonra bakışlarını tekrar onun gözlerine çevirdi. Bir açıklama beklediği çok açıktı.
Mor saçlı olan tekrar kafasını eğecek gibi oldu. Yapacak bir açıklaması yoktu. Neden ondan kaçtığını kendisi bile bilmiyordu ki, ona ne söyleyebilirdi?
Jisung onun konuşmayacağını anladığında eliyle karşısındaki sandalyeyi işaret etti. "Otur." Minho bir sandalyeye, bir de jisung'a baktı. Fakat onu sinirlendirmemek için anında dediğini yaptı.
Jisung dediğini ikiletmeyen çocuğa hoşnut bir gülümsemeyle baktı. "Benimle kahvaltı yap," önündeki tepsiyi ona doğru ittirdi. "İkimize de yetecek kadar var."
Minho itiraz etmek için konuşacağı sırada onu durdurdu. "Bu bir rica değil minho." Gerçekten sarı saçlı adama karşı koymak çok zordu. Yenilgiyle omuzlarını indirip başıyla onayladı.
Kahvaltı tek kişilik olduğu için çatal eksiği vardı fakat jisung ona kendi çatalını verdi. Bir nevi aynı çataldan yemek yediler. Sarı saçlı çayından bir yudum aldıktan sonra bardağı minho'ya uzattı.
Minho kendisine uzatılan beyaz fincana bir süre baktı. Sonra çatalını bırakıp fincanı avuçlarının arasına aldı. Jisung onun her haraketini izlediği için haraket ederken çok dikkat etmeye çalışıyordu.
Sonunda yemeği bitirdiler. Aslında minho yediğinden pek bir şey anlamamıştı. Bunun sebebi aklının sürekli karşısındaki adamda olmasıydı.
Jisung'un da doyduğundan emin olduktan sonra ayağa kalktı ve masayı topladı. "Artık gidebilir miyim?" diye mırıldandı elindeki tepsiyle. Jisung onu başıyla onayladı. "Çıkabilirsin."
Minho aldığı onayla arkasına bile bakmadan odadan hızla çıktı. Kapıyı ardından kapattıktan sonra kalbi deli gibi atıyordu. O kadar çok heyecanlanmıştı ki, bir an jisung kalp atışlarını duyacak diye ödü kopmuştu.
____
"Normalde çok sinirliymiş bu." diye mırıldandı genç kız yanındakine. Diğer kız kaşlarını kaldırıp değişik sesler çıkartarak şaşırdığını belli etti. "Aa! Ciddi misin? Hiçte öyle durmuyor, pamuk gibi adam."
kumral kız -ilk konuşan- sesli bir kahkaha attı. "Kore'dekilere kök söktürüyormuş. Çalışanlar bunu görünce el pençe divan duruyorlarmış." dedi sanki efsanevi bir olaydan bahsediyor gibi.
Yanındaki sarışın olan hayranlıkla karışık konuştu. "Çok yakışıklı adam ama." Kumral olan başını salladı ve alık alık ona bakmaya başladı. "Öyle... ama etrafındaki kimseye yüz vermiyor ki!" sitemi arkadaşının moralini bozmuşa benziyordu.
Sarışın olan merakla, "yoksa aranızda bir şey mi oldu?" diye sordu kinayeyle. Diğer kız umutsuzca başını iki yana salladı. "Keşke... birkaç kez yaklaştım ama beni görmedi bile. Onunla bir kere yatabilmek için her şeyi yaparım." Konuşmalar gitgide seviyesizleşmeye başladığında minho saklandığı yerden, kapının arkasından çıktı.
Buraya geldiğinde kızların jisung hakkında konuştuğunu duyup dinlemek istemişti sadece. Konuştukları konular hem mor saçlının yanaklarını kızartmış, hemde onu bir hayli sinirlendirmişti.
İçeriye girip tepsiyi masaya seslice bıraktı. Kızlar korkuyla ona dönerken o sert ifadesiyle onlara bakıyordu. "Dedikodu yaptığınıza göre aldığınız para size fazla gelmeye başladı?" Tehditi gayet açıktı.
Kumral saçlı kız korkuyla göğüsüne koyduğu elini indirip ters ters minho'ya baktı. "Ne sessiz sessiz geliyorsun? Ödümüzü kopardın!" Minho onun söylediklerini duymazdan geldi. "Çeneni kapalı tut ve işini yap." diye mırıldanmayı da ihmal etmedi.
O mutfak kapısından bahçeye çıkarken sarışın kızın arkasından bağırmasını umursamadı. "Hey lee minho! Biz senden büyüğüz, gel özür dile çabuk."
Bahçeye çıkıp camın önünde duran kitabını aldı ve süs havuzunun kenarına gidip yattı. Jisung'un onu gördüğü günkü gibiydi şu an her şey.
Düşüncelerinden kurtulup kitabını okumaya başladı.
____
Bahsettiğim bahçe 👇🏻
İlerleyiş nasıl sizce?
oy ve yorum sınırı koyuyorum bu bölüme
oy : 40
yorum : 100Olduğunda görüşmek üzere 😽😽
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you can be the boss daddy • minsung
Fanfic❝ hayatımın ışığı, Kasıklarımın ateşi, İyi bir bebek ol ve istediklerimi yap.❞ - bazı sahneler "lolita" adlı filmden esinlenilmiştir.